BÜYÜ-BÜYÜCÜLÜK

Arapçası sihir demek olan büyü; bazı kabiliyet ve bilgileri kötü amaçla kullanarak insanları etki altına alma, onlardan hile ile çıkar sağlamaya yönelik uğraşıdır. Kâhinlik, falcılık, cincilik gibi faaliyetlerin en kötüsü olan büyücülük, ülkemizde de yaygın ve kârlı bir sektör durumundadır. Kur'ân'ı Kerîm'de de büyü; bilhassa Hz. Musa ile Firavun kıssasında detayları ile verilmiş, büyücülerin yaptıkları hünerlerin nasıl boşa çıkarıldığı, onların kötü ve aşağı durumdan kurtulamayan yalancı ve düzenbazlar olduğu vurgulanmıştır. İslâmiyet; her türlü büyücülüğün öğrenilmesini, yapılmasını büyük günahlardan saymış ve bu uğraşıyı kesin olarak yasaklamıştır.

Büyücülük çok eski devirlerden beri yapılmakta ve birçok türleri de bulunmaktadır. Gildânî Büyüsü (Yıldız Büyüsü), Güçlü Ruh Sahiplerinin Büyüsü, Cincilik en ünlülerindendir. Kur'ân; büyü satıp onunla çıkar sağlayan kimseler olduğunu, kadın ile kocanın arasını açacak büyüler yapıldığını, ancak Allah'ın izni olmadıkça büyü ile kimseye zarar verilemiyeceğini açıklamaktadır. Büyünün etki ve tesirinde kalınsa bile. büyücülük ile uğraşanlardan yardım istemek, ancak onların hazırladıkları tuzaklara düşülmesine, parasal kayıplara uğranılmasına sebep olur. Büyüden, kötülük ve sıkıntılardan kurtulmanın tek ve mutlak yolu, Yüce Allah'a sığınarak dua etmek ve yardım dilemektir. Felâk Suresinde şöyle buyrulmaktadır :« 113/4-5:...Düğümlere üfleyen büyücü kadınların kötülüğünden, kıskandığı zaman hasetçinin kötülüğünden Allah'a sığınırım. »

BÜYÜDEN ÇIKAR SAĞLAYAN KÂFİRLER

2/102 : Süleymanın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların uydurdukları sözlere uydular. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre sapmamıştı. Fakat o şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil'de Hârut ve Mârut adlı iki melek üzerine indirileni de halka öğretiyorlardı. O iki melek ise : « Biz, ancak bir imtihan aracıyız, küfre sapma » demedikçe hiç kimseye birşey öğretmiyorlardı. İnsanlar o büyücülerden erkekle eşinin arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Ancak, Allah'ın izni olmadıkça büyü ile kimseye zarar veremezlerdi. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, büyüyü satıp onunla çıkar sağlayanın, ahirette hiçbir nasibi olmayacağını çok iyi biliyorlardı. Vicdanlarını sattıkları şey ne kötüdür, keşke bunu bilselerdi!


Hz. Dâvud'un oğlu olan Hz. Süleyman'a; Yüce Allah'ın lütfu ile rüzgârlara, hayvanlara ve cinlere hükmetme ilmi verilmişti. O, ayni zamanda İsrailoğulları'nın da hükümdarıydı. Devrin en görkemli binası olan Süleyman Tapınağı'nı, M.Ö.825 yılında Kudüs Şehri'nde yaptırmıştı. O zamanın bazı zayıf karakterli Yahudi'leri; şeytan ruhlu kimselerin söylediklerine inanarak Hz. Süleyman'ın mülk ve saltanatını sihir yoluyla elde ettiğini zannediyor ve onun bir büyücü olduğuna inanıyorlardı. Oysa Hz. Süleyman ne büyü yapmış ve ne de kâfir (gerçeği örten, iman etmeyen) olmuştu. Bilâkis o, Allah'ın lûtuf ve rahmetine erişerek yücelmiş bir kuldu. büyük bir Peygamber'di.

Büyü; tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlardır. Başka bir ifade ile; bazı insanlarda bulunan kabiliyet, bilgi ve kuvvetleri kötülüğe ve çıkarcılığa yönelik kullanma uğraşısıdır. Onların Allah korkusu ve imanları yoktur. Yaptıkları hünerler ile insanlara etki yaparak menfaat sağlamayı meslek edinmişlerdir. Büyücülerin sergilediği gösteri ve hokkabazlığın bir kısmı gerçek ile hile karışımı, bir kısmı ise tamamile yalana dayalıdır. İslâmiyet'te; Kur'ân'ın verileri ve Hz. Peygamber'in Sünnet'i ile büyünün öğrenilip uygulanması kesin olarak yasaklanmıştır.

Yüce Allah; insanların her türlü ilim ve bilgiye sahip olmalarını dilemiş, büyücülüğe dayalı temel bilgileri de iyiliğe mi yoksa kötülüğe mi kullanacaklarını sınamak istemişti. Bunun için Mezopotamya'daki Bâbil Şehri'nde, Hârût ve Mârût isimli iki meleği, bu bilgileri ilham yoluyla halka öğretmeleri için görevlendirmişti. İlham, Allah veya meleklerden kalbe gelen mana demektir. Melekler: «Biz bir imtihan aracıyız, bilinmeyen bazı gerçeklerin oluş kanunlarını öğrenerek onları iyi yollarda kullanın, büyü gibi kötülüğe de vasıta yapmayın.» uyarısı ile insanlara bilgi veriyorlardı. Bilgi ve ilim mutlaka çok değerlidir. İlim ne kadar büyük ve etkili olursa olsun, o nisbette iyiliğe de kötülüğe de kullanılabilir. Örneğin insanlara sonsuz faydalar sağlayan elektriğin, canlıları yok etme aracı olarak kullanılması, ne büyük bir cinayettir. Hastalıkları tedavi eden panzehir, ölümcül olan zehirden yapılmıyor mu? İlim, ancak hayırlı işlerde kullanıldığı zaman, Yüce Allah'ın rızası ve rahmeti kazanılır. Zilzâl 99/7-8 : «Kim bir zerre miktarı hayır üretmişse onu görür ve kim bir zerre miktarı kötülük üretmişse onu görür.»

«Büyü satıp onunla çıkar sağlayan kimseler» Bâbil Şehri'ndeki insanlara büyü yapmayı öğrettikleri gibi, ayrıca iki meleğin iyi ve hayırlı işlerde kullanılması için ilham yoluyla verdikleri bilgilerin de ilâvesi ile sihir yaparak kendilerine menfaat sağlıyorlardı. Hârût ve Mârût ismindeki meleklerden öğrenilen bir takım bilgi ve kanunları, şeytanî fikirle kötüye kullanılınca, büyü çok etkili oluyordu. Bilhassa kadın ile kocanın arasını açacak büyüler yapılıyor, bunların büyük etkisi ruhlar üzerinde görülüyordu. Gönüller kararıyor, düşünceler çelişiyor, ahlâk çökertilerek cemiyetlerin de bozulmasına sebep oluyordu.

«Allah'ın izni olmadıkça BÜYÜ ile kimseye zarar veremezler.» Ayet ile çok önemli bir yasa açıklanmaktadır. Yaratıcı Kudret'in yaratmasıyla meydana gelen her olan şey bir gizli sebebin neticesidir. Tegabûn 64/11: «Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet (felâket) gelip çatmaz...» İnsanlar, melekler, cinler v.s. bütün varlıklar Allah'ın yaratmasıyla meydana gelmiş kullardır. Yüce Yaratıcı' nın izni olmadan hiçbir iş olmaz, hiçbir büyü yapılamaz, bir yaprak bile düşmez. Enam 6/59: «...Allah'ın bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez...» Kur'ân, Ahzâb 33/3 de şöyle buyurmaktadır : «Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.» Şu halde büyü tehlikesine karşı Yüce Allah'a sığınmalı ve dua ederek yakarışta bulunulmalıdır.

BÜYÜCÜLER gaybı bilmezler. Gayb, his ve akıl ile bilinmeyen şeydir. Kıyamet zamanı, insanın geleceği, insanın nerede öleceği bilgisine mutlak gayb denir ki, bu sır hiçbir yaratılana verilmemiştir. Lukman 31/34 : O kıyamet saatine ilişkin bilgi Allah katındadır... Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Her şeyi bilen, her şeyden haberi olan yalnız Allah'tır. Peygamberlere dahi verilmeyen gayb bilgisini; büyücülerin, falcıların bildiklerini iddia etmeleri ne kadar gülünç ve gerçek dışıdır.

Bugün Ülkemizde de büyü, çok kazançlı bir sektör haline gelmiştir. İnsanlardaki bilinmeyene ve gizliliğe olan tabii merak nedeni ile, dini bilgisi zayıf olan kimseler sömürülmektedir. Büyü yaptırmak veya ondan kurtulmak için, bu işleri meslek edinmiş ve kendisine hoca süsü veren veya medyum (ruhlarla insanlar arasında aracı) olduğunu iddia eden bazı kimselere gidilerek yardım istenmektedir. Büyücü ve falcıların; zorda kalmış bu zavallı insanlara hiçbir yardım yapamazlar, ancak onları tuzaklarına düşürürler, sıkıntılarına sıkıntı kattıkları gibi, parasal yönden de ciddi kayıplara uğratırlar. Onların bazıları, sadece telepati ile insanın düşüncelerini ve geçmiş bazı olayları algılayabilme kabiliyetindedir. İşte bu özellikleri ile müşterilerini etkileyerek, her şeyi bilecekleri inancını verirler. Eğer onlar bilinmeyeni ve geleceği bilmiş olsaydılar örneğin Borsa, Milli Piyango, Spor Toto gibi şans oyunlarına yapacakları yatırımlarla süper zengin olurlardı. Yüce Allah'ı bırakıp da kendilerine dahi hiçbir faydası olmayan büyücülerden yardım ve şefaat istemek, şirk (Allah'a ortak koşma) dır ki bu da Allah katında çok büyük bir günahtır. Fatiha 1/5 : «Yalnız Sana ibadet ederiz ve Senden yardım dileriz. » Yine Kur'ân-ı dinleyelim. Nisa 4/116-117 : «Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez...Böyle yapanlar Allah'ı bırakıp, kendisine hiçbir hayrı dokunmayan ŞEYTANA tapmış olurlar.»

BÜYÜCÜNÜN KÖTÜLÜĞÜNDEN ALLAH'A SIĞINIRIM

Felâk Sûresi 113/1-5 : De ki: Sığınırım ben, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran Rabbe, yarattıklarının kötülüğünden (şerrinden). Karanlık bastığı zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyen BÜYÜCÜ kadınların kötülüğünden, kıskandığı zaman hasetçinin kötülüğünden.


Karanlıklardan, büyücülerden, hasetçilerden ve her türlü varlıkların kötülüğünden (şerrinden) Allah'a sığınılması emredildiği için, Kur'ân-ı Kerîm'in son iki suresine Sığındırcı Sureler denmektedir. Her ikisinin de ayni zamanda indiği hususunda İslâm bilginlerince kabul edilir.

Düğümlere üfleyen BÜYÜCÜ kadınların şerrinden Allah'a sığınırım. Eski Arap toplumunda bugün de olduğu gibi, daha ziyade kadınlar büyücülük ile meşgul oluyor, okuyup üfleyerek iplere düğüm bağlıyorlar, buna kara büyü de deniliyordu. Kadın ile kocanın arasını açıyor, etki altına aldıkları insanları yönlendirerek, onlara türlü zararlar veriyorlardı. Sihir ve büyücülüğü yapan ve yaptıran kimse, Allah katında lânetlenmiş ve ceza görmeleri de hak olmuştur. Büyü, yalnızca düğüm atıp üfleyerek veya başka usuller kullanılarak yapılmaz. Örneğin bir erkeği baştan çıkararak onu kötü yola sürükleyen bir kadın veya bir kadını baştan çıkararak onu kötü yola sürükleyen bir erkek de bir nevi büyücüdür. Onlardan kurtulmanın tek yolu, Felâk Sûresi'nin vurguladığı gibi Yüce Allah'a sığınmaktır.

Kıskandığı zaman hasetçinin kötülüğünden Allah'a sığınırım. Haset; başkasının iyi hallerinin veya zenginliğinin yok olmasını şiddetle isteyerek, her türlü kötü yollara başvurmak suretiyle, bu olanaklara kendisinin kavuşmasını arzulamasıdır. Hasetçinin içindeki kıskançlık coştuğu zaman, onun yapamayacağı kötülük yoktur. İnsanlara, mala, mülke zarar veren bakışların fırlattığı kıvılcımlar, çarpıcı ve yıkıcı bir güç oluşturur ki, halk dilinde buna nazar veya göz değmesi denir. Güçlü bir irade kuvvetine sahip olanların etkili bakışları, her şeyi bozarak zarar verebilir. Ayrıca haset edilene söz veya fiili olarak türlü fenalıkları yapmakta tereddüt etmezler. Ayet, inananları uyararak şer güçlerin sahibi hasetçilerin kötülüğünden de korunulması için yalnız ve yalnız Allah'a sığınılmasını emretmektedir.

Hz. Peygamber'e BÜYÜ yapıldı mı? Sığındırıcı Sureler olan Felâk ve Nas'ın Hz. Peygamber'in büyülenmesi üzerine, onu tedavi için indiği iddiaları olmuştur. Rivayete göre Yahudiler Allah'ın Resul'ünü büyülemişler, aklî dengesini bozarak, vahyi alamaz hale getirmişlerdir. Yapılan büyü ve nazar o kadar kuvvetli olmuş ki, Hz. Peygamber'e bile tesir etmişti. Mutlak ve tek Kudret'in var ettiği yaratılan varlıklar arasında Allah'ın Resul'üne O'nun izni olmadan etki yapacak güç var mıdır? Böyle bir iddianın varlığından Allah'a sığınırız. Yüce Allah; kendi Peygamber'ini insanların zararlarından, kötülüklerinden koruyacağını şöyle vurgulamıştır. Maide 5/67 : «...Allah seni (Hz. Muhammed) insanlardan korur...» İsra 17/47 ayeti ile de şöyle buyrulmuştur : «İman etmeyenlerin seni (Hz. Muhammed) dinlerlerken, neye kulak verdiklerini Biz daha iyi biliriz. Aralarında fısıldaşırlarken de şöyle konuşur o zalimler : Büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!» Büyücüler, Yüce Allah'ın izni olmadan hiçbir başarıya ulaşamazlar. Tâhâ 20/69: «...Büyücü nereye gitse kötü bir durumdan kurtulamaz. »Tüm bu ayetlerden sonra, yaratılmış bir varlığın onu var eden Mutlak Kudret'in isteği dışında, Hz. Peygamber'e büyü yaptığına inanmak, akıl ve mantık ile bağdaşamaz.

Sığındırıcı Sureler olan Felâk ve Nas'ın hikmeti. Tek ve Mutlak Kudret Sahibinin Yüce Allah olduğu, yaratılana değil yalnızca Yaratan'a sığındıktan sonra da o insana hiçbir kimsenin ve hiçbir şeyin zarar veremeyeceği vurgulanmaktadır. Sevgili Peygamberimiz; sıkıntı, hastalık, göz değmesi v.s. gibi hususlarda, Kur'ân-ı Kerîm'in son üç suresi olan Nas, Felâk ve İhlâs'ı birkaç defa okuyup dua ederek Yüce Allah'tan şifa (iyilik) dilemiş olduğu hususu, İslâm bilginlerince de onaylanmıştır. Bizler de ayni şekilde üç sureyi Türkçe veya orjinali gibi Arapça okuyarak dua etmeliyiz. Yalnız Allah'a sığınılarak sıkıntı ve hastalıkların giderilmesi için dua etmek, yardım dilemek Kur'ân'ın öngördüğü tavsiye ve emirlerdir.

BÜYÜ ÇEŞİTLERİ

Gildânî Büyüsü ( Yıldız Büyüsü ). Eski bir kavim olan Gildânî'ler büyücülük ve kâhinlik (Doğa üstü yollardan bilinmeyen şeyleri ve geleceği bilme iddiasında olanlar) ile uğraşıyorlardı. Gök ile alâkalı kuvvetler (melekler) ile yer ile alâkalı kuvvetleri (cinleri) birbirine karıştırarak meydana getirildiği söylenen ve tılsım ismi verilen büyüler yapılıyordu. Tılsım; tabiat üstü işler yapabileceğine inanılan güç, büyülü şey, muska demektir. Gildânîler eski bir millet idi; yıldızlara tapıyorlar, iyilik ve kötülüğün yıldızlardan kaynaklandığına inanıyorlardı. Hz. İbrahim, bu tür büyü ile uğraşan, tılsım denen garip şeyleri yapan, Gildânî'leri uyarmak için gönderilmişti. Onlar, yıldızlar topluluğu olan burçlardan büyük kuvvetlerin çıktığına inanarak, bazı rakamların özelliklerinden ve tılsımlardan yararlanmak suretiyle insanları etkilemeye çalışıyorlardı.

Güçlü Ruh Sahiplerinin Büyüsü. Bu tip büyüler; insan ruhunun terbiye ve temizlenmesi ile bazı güçler kazanacağına, kendi bedeninde olduğu gibi başka bedenler üzerinde de kuvvet ve etkisini arttıracağına inanılması esasına dayanır. Amaç, başka varlıkları buyruk altına almaktır. İrade gücünü kuvvetlendirmek için, dış dünya ile bütün bağlarını kesip kendi içine çekilir; nefsin isteklerini kırma, manevî yükseliş sağlama, yenilenme gibi çeşitli çalışmalarda bulunulur. Manyetizma (telkin ve ipnozla bir kimseyi etkileme), ipnotizma (sözle, bakışla, telkin yoluyla sağlanan bir tür uyku), fakirizm (Hint felsefesinde insan vücudu bütün kötülüklerin kaynağı sayıldığından, bedene eziyeti ruhun kurtuluşu ve mutluluğu için gerekli gören çilekeşlik, Hint dervişliği) v.s. gibi uğraşılardır ki en aldatıcı ve tehlikeli olanı da bu tür büyülerdir.

Cincilik. Cinler ile iletişim kurularak yapılan büyüdür. Bir insanın cini çağırıp konuşarak onunla ilişki kurup kuramayacağı ilmî olarak izah edilemez. Ancak cinler vasıtasıyla büyü yapıldığı iddia edilmektedir. Ölülerin ruhlarıyla temas kurarak, insan ruhunun çağırılabileceğini iddia eden ispirtizmacıları da bu cincilerden sayabiliriz.

Büyünün en ünlü olanları; yukarıda açıklanan Gildânî Büyüsü, Güçlü Ruh Sahiplerinin Büyüsü ve Cincilik'tir.

Sanayi Aldatmaları. Bazı yöntem ve araçları kullanmak suretiyle yapılan hünerler, el çabukluğu türünden şeylerdir. Günümüzde de süper teknolojiden istifade ederek yapılan sihir gösterileri, büyük gelir getiren bir sektör olmuştur. Kur'ân- Kerîm'de açıklanan Mısır Kıralı Firavun'un büyücüleri de bu tür büyü yapmışlardı. Rivayete göre büyücüler; özel surette yaptırdıkları değneklerin ve iplerin içine civa koymuşlar, hünerlerini gösterecek alanı da daha önceden alttan ateş yakarak ısıtmışlardı. İpleri ve değnekleri halkın gözü önünde toprağın üzerine atınca, alttan ateşin, üstten güneşin tesiriyle civa genişlemiş, bu sebeple değnekler ve ipler kımıldadığından, halk bunları hareket ediyor sanmışlardı. Tâhâ 20/66,69 :« Musa sihirbazlara dedi: Önce siz hünerlerinizi gösterin. Bir de ne görsünler! Onların ipleri, sopaları yaptıkları büyüler yüzünden kendilerine gerçekten koşuyorlarmış hayalini verdi... Allah Musa'ya sağ elindekini (bir tür ejderha haline gelen değnek) yere bırak, dedi. Onların sanayi olarak ortaya çıkardıklarını yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse kötü bir durumdan kurtulamaz.» Hz. Musa'nın asası, büyücülerin tüm araçlarını yutmuştu.

Hayali Hakikat Göstermek. El çabukluğu denilen sihirlerdir ki, bunlara sihirden ziyade hokkabazlık adı verilir ki duyuları aldatma esasına dayanır. Tıpkı vapurda giderken sahili hareket ediyormuş gibi görmeye benzemektedir. Buna gözbağcılığı da denir.

Bazı İlaçlarla Yapılan Büyü. Büyü yapılacak kimseye esrar, morfin, alkol gibi şeyler içirmek suretiyle aklı çelinir. Dışkılar, kadavra parçaları, kan ve cinsiyetle ilgili her çeşit nesne, büyücünün kullandığı ilaçlardandır. Bunların bir özelliği de dinen pis sayılan şeyler olmasıdır. Örneğin mundar olan pisliği, büyücü ilâç olarak kullanır. Ayrıca büyülenecek olan kimsenin vücudundan alınacak herhangi bir madde, örneğin (saç teli, tırnak v.s.) büyü yapımında kullanılır.

Kalbi bağlamak suretiyle yapılan büyüdür. İnsanları cin çağırırım, manevî güce, kehanete sahibim gibi yaldızlı sözlerle cezbedip kandırarak dolandıran ahlâksızlardır.

Söz götürüp getirerek insanları birbirine düşürmek, böylece kendi hesabına çıkar sağlamak da bir nevi büyücülüktür.
( Bkz. Elmalı'lı M. Hamdi Yazır, cilt 2/120-131 - Prof. Dr. Süleyman Ateş, cilt 1/203-211 )

CİN-CİNCİLİK