İNSANDA SEVGİ

Sevgi, insanın bir şeye ve kimseye karşı beslediği eşsiz bir duygudur. Her zorluğa katlanılarak ulaşılan sevgi, sonsuz mutlulukların yaşanma nedeni olur. Sevgi hissi olmadan hiçbir fedakarlık yapılamaz, bir eser meydana getirmek için hiçbir gayret sarf edilmez. Sevgi ile yüklü olan insan, cazip kılınan geçici dünya nimetlerine boş ve aldatıcı bir sevgi duyabilir. İlâhî Güzel’den belirdiği için güzeldir, bundan dolayı sevilebilir. Yunus Emre’nin söylediği gibi : « Yaratandan ötürü, yaratılanları severim.» Bunun için onlara karşı duyulan sevgi basamağında kalanların Dünyadaki sınavı kaybedecekleri kaçınılmaz olacaktır.

Yüce Allah’ın kulundan istediği ve ilâhî bir güç olarak verdiği sevginin, vahyin doğrultusunda oluşmasıdır. Bunun için insanlar İlâhî Kitap’larla uyarılmışlardır. Kullar, Kur’an’ın kılavuzluğu olmadan neyin sevgiye layık olduğunu bilemezler. Bakara 2/216 : «Bir şeyi sevebilirsiniz, o şey sizin için kötüdür; bir şeyden tiksinirsiniz o şey sizin için hayırlıdır. Allah bilir siz bilmezsiniz.» İnsandaki sevgi duygusu, Allah’a giden yolda basamak basamak çıkılarak yaşanmalı, yalnız insanlara değil bütün varlıklara gösterilmelidir. İman edenlerden başlayarak insanlar, hayvanlar, bitkiler, bilip bilmediğimiz bütün varlıklar sevilmelidir. Sevginin üst noktasını ana-baba sevgisi oluşturur. Peygamber Efendimize gönlümüzde hissettiğimiz sevgi, kulun kemale erişinin göstergesidir. Gerçek sevgi ise Yüce Allah’a duyulandır.

Kur’an’ın ışığında insanda sevgi; Allah’ın sevmediği, lanet ettiği, gazabına sebep olduğu duygular Negatif Sevgi’yi; Allah’ın sevdiği, razı ve hoşnut olduğu duygular da Pozitif Sevgi’yi oluşturur. En üst basamağı Son Peygamber Sevgisi ve zirvesi de Allah Sevgisi’dir.

NEGATİF SEVGİ

Negatif Sevgi; Kur’an’ın onay verdiklerinin dışında, başka sevgilerin insanın gönlünde taht kurmasıdır. Boş ve zararlı arzular sevgili olur ki; “insanlar veya cansız putları tanrılaştırma” “aşırı mal ve servet sevgisi”, “mevki ve şöhrete çok düşkünlük”, “nefsin olumsuz sevgisi” gibi ters duygulardır. Bunlar; insanların olgunlaşmasını önleyen zararlı oluşumlardır ki onların dünyalarını karartır, alçaltıcı bir azab ile cezalandırılmaları da hak olur.

Canlı ve cansız putları sevme. Bakara 2/165 : «İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah’ın dışında bazılarını Allah’a eş tutarlar da onları Allah’ı sevmiş gibi severler..» Bazı insanlar; Yüce Allah’a yönelerek İlâhi Yasa’ları uygulayacakları yerde, onlara hiçbir faydası dokunmayan canlı ve cansız putları Allah’a eş koşarak onları sevgili kılarlar. Nebileri veya velileri veya melekleri veya cinleri veya ölmüş insanların ruhlarını veya türbeleri veya şirk (Allah’a ortak koşan) ehlinin heykel putlarına tanrılık payesi vererek severler, onlar namına kurban keserler ve dini merasim yaparlar. Bunlar günahların en büyüğü şirk ve küfür (Allah’ı inkâr etme) den başka bir şey değildir. Gönülleri kararır, nefislerinin ve şeytanın esiri olurlar ki, neticede dünyadaki sınavını kaybederler.

Aşırı mal ve servet hırsı. Fecr 89/20 : «Malı, yığmacasına aşırı bir şekilde seviyorsunuz.» Mal ve servet normal olarak sevilmeli ve onlara dünya hayatında ihtiyaç duyulmaktadır. İnsanlar mal ve serveti aşırı bir şekilde seviyorsa ve onları depolayarak bekçiliğini yapıyorlarsa, nefislerine yenik düşmüş demektir. Adeta onları tanrı edinmişler. Oysa kendi ve bakmakla yükümlü olduklarının ihtiyaçlarından fazlasını, hayır işlerinde kullanıp infak ve zekât vererek, onları Allah yolunda sarf etmeleri bir kulluk borcudur. Ahirete göç ettiklerinde, acaba depoladıkları malları onları kurtarabilir mi?

Nefsin olumsuz sevgisi. Yusuf 12/30 : «Şehirde bazı kadınlar şöyle konuştular : “Aziz’in karısı genç uşağının (Hz. Yusuf’un) nefsinden gönlünü eğlendirmek istemiş. Sevgi, kalbinin zarına işlemiş. Öyle anlıyoruz ki, kadın tam bir çılgınlığa düşmüş.”» Nefsin olumsuz sevgisi, insanı tamamen sarıp kuşatabilir ve her türlü çılgınlığı yaptırarak onu felakete sürükleyebilir. Bundan kurtulmanın mutlak yolu, iman ederek Yüce Yaratıcı’ya sığınmaktır.

Dünya nimetlerini aşırı sevme. İnsan 76/27 : «Onlar, peşini (Dünya’yı) severler, önlerinde zorlu bir günü (Kıyamet’i) ihmal ederler.» Nefislerinin bitmeyen isteklerine de boyun eğerler. Casiye 45/23 :<İ> «İğreti arzusunu tanrı edineni gördün mü?...» Geçici dünya nimetlerini sevme, yaşam ve neslin devamı için insanlara çekici kılınmıştır. Yaratılış yasalarına göre de uygundur. Ancak şehvet, oğullar, altın-gümüş veya para, otomobil, şan ve şöhret, yiyip-içme ve eğlenceye aşırı hırs ve sevgi göstermek suretiyle onları tanrılaştırmak; Yüce Allah’a ortak koşmak demektir. Oysa şirk, hiç affedilmeyen bir günahtır. Ali İmran3/14 : « Kadınlara, oğullara, altın ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, salma ve güzel atlara, davarlara ve ekinlere tutkunluk sevgisi, insanlar için süslenip püslenmiştir. Tüm bunlar geçici iğreti hayatın nimetleridir. Varılacak yerin bütün güzelliği Allah’ın yanındadır.»

POZİTİF SEVGİ

Allah’ın sevdiği, razı ve hoşnut olduğu duygular Pozitif Sevgi’yi oluşturur. İman sevgisi, insan sevgisi, eş sevgisi, bilhassa ana-baba sevgisi olgunlaşmada gereklidir ve basamak basamak yaşanmalıdır. Son Peygamber Sevgisi de kemale erişin en büyük işaretidir. Ali İmran 3/31 : «Ey Muhammed, de ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana (Hz. Muhammed’e) uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.»

Hazırlık devresi sevgilerini yaşayan kul, takva yaşamı neticesinde ve bütün eylemlerini sevgi üzerine yapmışsa kemale erer. Cenab’ı Allah’ın dilemesiyle de İlâhî Aşk’a ulaşır. Bu eriş, insanın Dünya da ulaşabileceği makamların en yücesidir.

Sevdiğiniz şeylerden verin. Ali İmran 3/92 : «Sevdiğiniz şeylerden vermedikçe zafer ve mutluluğa asla ulaşamazsınız.» Yüce Allah’ın rıza ve lütfuna ulaşmanın şartlarından en önemlisi; insanın sahip olduğu ve en çok sevdiği mal, para, mevki, ilim gibi maddî ve manevî değerleri ihtiyaç sahiplerine seve seve verebilmesidir. Bu da nefsinin fedakârlığını icap ettirir ki insan böylelikle arınıp yücelebilir.

İman sevgisi. Hucurat 49/7 : «…Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir.»Sevgi, akıl çizgisinin üstünde Yüce Allah’ın insanlara verdiği eşsiz bir duygudur. İman ise Yaratıcı Kudret’in varlığını hissedip tasdik ederek O’na inanmaktır. Allah kullarına imanı sevdirmiş, onlar da içtenlikle iman etmişlerdir. İman etmek için akıl yoluyla bilmek yeterli değildir, kulun mutlaka gönül ile imanı sevmesi gerekir. Şu halde din, bütünüyle bir sevgi olayıdır. Bu sevginin en üst noktasını, kemale ermiş kulun Yüce Yaratıcı’ya duyduğu aşk teşkil eder.

İnsan sevgisi. Ali İmran 3/119 : «Ey iman edenler! Siz öyle kimselersiniz ki inanmayanlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz.» İman sahiplerinin en büyük özelliği, gönül pencereleri açık ve sevgi ile dolu oluşlarıdır. Kalpleri yumuşak, hep iyilik ve güzellik sergilerler. Onlar, ister inanan olsun, ister inanmayan olsun, ister dost, isterse düşman olsun, bütün insanları severler. İnanmayanların sevmemesine rağmen onlar, Yüce Allah’ın görüntüleri olan insanlara ve bütün yaratılanlara sevgi ile doludur. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ve bilip bilmediğimiz bütün varlıklar Yüce Allah’tan dolayı sevilmelidir. Bu gerçeği büyük tasavvuf şairi Yunus Emre söyle ifade etmiştir : «Yaratandan ötürü yaratılanları severim.» Mü’minin kalbi kin tutmaz, kendilerine yapılan bir kötülük dahi olsa affedici ve hoşgörülü olurlar. İnsanların birbirini sevmesi, olgunlaşma ve kemale eriş bakımından mutlaka gereklidir. Bu sevgi İlâhî Aşk’a ulaşmada basamak teşkil eder.

Eş sevgisi. Rum 30/21 : «…Size kendi cinsinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratmış, aranıza sevgi ve merhamet vermiştir…» Yüce Allah her şeyi çift yaratmış, insanları da kendi cinsinden çiftler halinde var etmiştir. Muhabbetli olmaları için mucizevî bir bağ olan sevgi ile birbirlerine bağlamıştır. İman etmiş kullar; kendilerini mutlu kılacak eşlere kavuşabilmek için, Allah’a yakarışta bulunmalıdır. Furkan 25/74 : «…“Rab’bimiz, bize gözümüzü aydınlatacak eşler bağışla”»

Eşler arasındaki cinsel aşk hayat ve oluşun devamı için mutlaka gerekli, kemale erdirici ve İlâhî Aşk’a geçiş dönemi için de bir ara yol teşkil eder. Eşler birleşmek suretiyle hayata bağlanır ve fedakârlık etmesini öğrenerek de olgunlaşırlar. Cinsel aşkın İlâhî Aşk’a hazırlayıcı özelliği önemlidir. Bundan dolayı Yüce Allah, bir dejenere ve sapıklık olan zina fiilini haram kılmıştır. İsra 17/32 : «Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, bir soysuzlaşma, bir sapıklıktır. Ne kötü yoldur o.» Zührevi hastalıklar, bilhassa AIDS’in getirdiği felaketler, zinanın insanlara verdiği ilâhî bir cezadır.

Evlilik ve cinsel aşk, kemale erdirici olarak neslin devamı ve olgunlaşması için şarttır. Buna uymayanların hayatta gerekli tecrübeleri eksik kalmaktadır. Peygamberlerin hepsi de evlenmişler, İlâhî Aşk’a hazırlayıcı dönem olan evlilik tecrübelerini yaşayarak kazanmışlardır.

Ana-baba ve çocuk sevgisi. İsra 17/23-24 : «Rab’bin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza çok iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “of” bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle. İkisine de acıyarak, alçak gönüllü olmanın kanatlarını onlar için indir ve şöyle dua et, “Rab’bim, küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi sen de onlara öyle sevgi ve şefkat göster.”»

Yüce Allah, Kendisine ibadetin hemen arkasından ana-babaya saygı ve sevgiyi emretmektedir. Bizler de büyük hakları bulunan ebeveyne hürmet ve hizmet; karşılık hesabına dayanmadan kayıtsız, şartsız derin bir sevgiyle olmalıdır. Ana-babayı sevme, İlâhî Aşk’a ulaşmanın üst basamaklarıdır. Onlara gösterilen merhamet aslında Allah’a duyulan sevgiden başka bir şey değildir. Ayette, ana-babanın ihtiyarlığı ile bizim çocuklukta ki durumumuz arasında bir benzerlik vurgulanmıştır. Küçük yavrumuza sevgi ve hizmetimiz nasıl içten ve karşılıksız ise, yaşlanmış olan ana-babaya da aynı olmalıdır.

Anne; çocuklarına olan sevgi ve fedakârlığında, çok yüce bir makama sahiptir. Evladını büyük sıkıntılara katlanarak karnında taşımış, doğumdan sonra karşılık beklemeden hep verici olmuş, içtenlikle sevmenin mutlak temsilciliğini üstlenmiştir.

İman etmiş kullar; saygılı, çalışkan, dürüst, insanlığa faydalı olabilecek çocuklara kavuşabilmek için Yüce Allah’a yakarmalı ve rahmetine sığınmalıdır. Furkan 25/74 : «Allah’ın iyi kulları: “Rab’bimiz, bize gözümüzü aydınlatacak… Çocuklar bağışla”…diye yakarırlar.»

SON PEYGAMBER SEVGİSİ

Yüce Allah, elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.) için Kur’an’da şöyle buyurmuştur:

Andolsun, size içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız onu çok üzer, çok düşkündür size. Mü’minlere ise RAUF; şefkati bol, RAHÎM; çok merhametlidir. (Tevbe 9/128)
Peygamber, mü’minlere (iman edenlere) kendi canlarından daha yakın ve sevgilidir. (Ahâb 33/6)
Hz. Muhammed (s.a.v.) bütün insanlığa rahmet olarak gönderilmiş evrensel bir peygamberdir. Bu özelliği ile insanların acılarını, sıkıntılarını içinde hissederek duyar, üzülmelerine katlanamaz. Çünkü onlara çok düşkün ve sevgi ile doludur. Yanlışlıkları varsa düzeltmelerini, doğru yola Allah’ın gösterdiği yola girmelerini ister. Mü’minlere karşı ise daha şefkatli (Rauf) ve çok merhametli (Rahîm)’dir. Yüce Allah; güzel isimlerinden Rauf ve Rahîm sıfatlarını, resullerden yalnız; Peygamber Efendimiz için kullanmıştır. Bize çok düşkün ve şefkatle dolu olan insanlığın en yüce varlığı Hz. Peygamberimizi, biz de herkesten ve hatta canımızdan çok sevmeliyiz. Allah’ın Resulüne duyulacak sevgi, kemale ermenin bir ölçüsü ve İlâhî Aşk’a da varıştır.

Peygamberler soylar ve kullar arasından itina ile seçilmiş, örnek özelliklere donatılmış, insanların ulaşabileceği en mükemmel varlıklardır.

Şu bir gerçek ki; Allah Adem’i, Nûh’u, İbrahim Ailesi’ni ve İmrân Ailesi’ni bir kısmı bir kısmından gelme soylar olarak, alemler üzerine seçip yüceltmiştir… (Ali İmran 3/33-34)

Rab’bimiz; peygamberlikle görevlendirdiği kullarını, bir yaratılış yasası olarak daha önceden programlamış hazırlayıp süzerek seçmiş, onları üstün özelliklerle donatmıştır. Önce Hz. Adem’i topraktan yaratarak Hz. Havva ile birlikte Yeryüzüne indirmiş ve nesilleri çoğaltmış, sonra Hz. Nuh’u peygamber olarak görevlendirmiş, daha sonra da Hz. İbrahim Ailesi’nden birçok peygamberler gelmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’de süzülerek, yüceltilerek gelen peygamberlerin sonuncusu ve özüdür. Bu sebeple Yüce Allah kendisini, ilâhî kitapların en mükemmeli ve bozulmayacak olan Kur’an’ı Kerim’i insanlara ulaştırmakla görevlendirmiştir.

Peygamberler, özel olarak donatılmış, yüceltilmiş Allah’ın sevgili kullarıdır; ancak hiçbir zaman ilâh değillerdir. Bu bakımdan bir insan olarak onlar da hata yapabilirler. Yüce Allah, onların yapabileceği yanlışlıkları vahy ile düzeltmiştir. Kasas 28/56 : «Resulüm, sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir.» Peygamberlerin görevi sadece tebliğdir. Cin 72/23 : «Benimkisi (Hz. Muhammed’inki) yalnız Allah’tan olanı, O’nun gönderdiklerini tebliğdir, o kadar. »

Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na teslimiyetle salât ve selam getirin. (Ahzâb 33/56)

Salât; namaz, dua anlamına gelmekle beraber, Hz. Peygamberimize memnuniyet ve bağlılık için yapılan duadır. Resulünün şanını ve şerefini yüceltmek için melekleriyle ona bizzat salâvat getiren Yüce Allah, mü’minlerden de Peygamberine salât ve selâm getirmelerini emretmiştir. Allah’ın Resulüne en kısa dua şöyle yapılır : «Allahümme Salli alâ Muhammedin ve alâ Muhammed : (Allah’ım! Hz. Muhammed’e ve onun Ehlbeyt’ine salât ve selâm et.)» Her kılınan namaz, bu duayı da içermektedir.

Gerçekten (Resulüm) sen, yüce bir ahlâk üzeresin. (Kalem 68/4)

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatı çile, sıkıntı ve fedakârlıklarla geçmiş, müşriklerden (Allah’a ortak koşanlar) gördüğü her türlü eziyeti, sonsuz sabrı ile karşılamıştır. Ayrıca bütün malını ve mülkünü de mü’minlerden ihtiyacı olanlara dağıtmış, bu dünyadan ayrıldıktan sonra da hiçbir maddi miras bırakmadığından, yakınları büyük ekonomik sıkıntı yaşamışlardır.

Allah’ın Resulü’ne karşı bazı inkârcı kişiler : “Kadınlara düşkündür, çok kadınla evlenmiştir.” gibi sözler sarf etmişlerdir. Peygamber Efendimiz 25 yaşındayken, dul ve iki çocuk sahibi Hz. Hatice ile evlendi. İlk iman eden ve bütün malını İslâmiyet’in yayılmasına ayıran bu yüce kadınla 25 yıl mutlu bir hayat yaşamış, 6 çocukları da olmuştu. Hz. Muhammed çok sevdiği eşini kaybettikten sonra, Allah’ın vahyi doğrultusunda dini yayma nedeniyle evlilikler yapmıştır. Hayatı boyunca fazileti, ahlâkı ve fedakârlığı ile insanlara örnek olmuş, «Resulüm, sen gerçekten yüce bir ahlak üzeresin.» ayeti ile de Yüce Allah’ın lütfuna ve iltifatına erişmiştir.

(Resulüm) Biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya 21/107)

Yüce Allah’ın en belirgin özelliği, evreni çepeçevre kuşatan rahmetidir. (Araf 7/156) Son ve en mükemmel İlâhi Kitab’ın temsilcisi de alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. O belli bir topluluğa değil, bütün insanlığın mutluluğu için gelmiş Allah’ın Elçisi’dir. Sebe 34/28 : «Biz seni bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik…»

Resulüm de ki, “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana (Hz. Muhammed’e) uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın… (Ali İmran 3/31)

Hz. Peygamberimize aynen uymak; gerçek ahlakını, ibadetlerini, sözlerini insanlarla olan ilişkilerini eksiksiz bir şekilde yerine getirmek, İlâhî Sevgi’ye ulaşmak demektir. Bu da canlı Kur’an olan Allah’ın Elçisi’ni aynen taklit etmekle mümkündür. Ahza 33/21: «And olsun, Allah Resulünde sizin için, Allah’ı ve Ahiret Günü’nü arzu edenlerle, Allah’ı çok ananlara güzel bir örnek vardır.» Hz. Muhammed (s.a.v.)’e uymak, nefsi arındırır, ilâhî sıfatlar kazandırır ve kemale erdirir. Rab’bimizin dilemesi ile de Allah Aşkı’na ulaşılır.

ALLAH SEVGİSİ

Bu önemli konu ile ilgili Kur’an’ı Kerim’den bazı ayetler:
…İman sahipleri, Allah’a sevgide çok şiddetlidirler… (Bakara 2/165)
…Allah, sevdiği ve kendisini seven… (Maide 5/54)
…Rab’bimiz, sen çok şefkatli, çok merhametlisin! (Haşr 59/10)
Sizin gönül dostunuz Allah’tır… (Maide 5/55)

Yüce Allah, “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim de Beni bilsinler diye varlıkları yarattım.” kutsal hadisinin sırrı ile belirmiş kainatı yaratmıştır. Bütün bu oluşumun sebebi aşk’tır. Aşk, Allah’ın Zat’ına ait bir özellik, bir sırın sembolüdür. O’na korkuyla ve çıkarcılıkla değil, ancak sevgiyle ulaşılabilir. İnsanların gerçek dostu, velisi ve sevgilisi onları bu dünyaya halife olarak yaratan Yüce Allah’tır. Var oluşları gereği sevgi ile yüklü olan insanlar yaratılanları güzel bulup sevebilirler. Özellikle karşı cinse (kadın veya erkek), oğullara, servete karşı sevgi duyulabilir. Bunlar İlâhî Aşk yolculuğunun ilk hazırlığı olan mecâzî aşk (geçici aşk) devresidir. Ancak gerçek sevgi ise, Mutlak Yaratıcı’ya duyulandır. Kur’an’da, “İman sahipleri, Allah’a sevgide çok şiddetlidirler.” diye buyrulmaktadır. Şiddetli sevgi ise aşktır. İnsanın insanı sevmesi, gönlündeki sevgi penceresinin açık olduğunun ve imanda yücelebileceğinin işaretidir. “Allah, sevdiği ve Kendisini seven” ayeti; Yüce Yaratıcı ile kul arasındaki ilişkilerin esasını sevginin oluşturduğunu belirlemektedir. İnsan sevgisi, eş sevgisi, ana-baba ve çocuk sevgisi olgunlaşmanın basamaklarıdır. Peygamber sevgisi de kemale ermenin üst noktasını, Allah sevgisi de zirvesini teşkil eder.

Hazırlık devresi sevgileriyle olgunlaşan kul, ayrıldığı bütününe karşı sonsuz hasret ve özleyiş içine girer. Nefs arınıp İlâhî Sıfatlar’la yüceldikçe, ruhun sonsuz yüzdeki iletişimlerini perde perde sezmeye başlar. Muhtelif devreleri olan bu şiddetli seziş ve duyuş iki kutupta toplanır. Bir kutbunu İlâhî Sevgi ve Güzel’liğin Kaynağı Yüce Allah, diğer kutbunu ise imanda kemal mertebesine gelerek, gönlünde Allah bir nur olarak belirmiş kul teşkil eder. Sevgide ilk hareket, İlâhî Aşk’ın kaynağı Yüce Yaratıcı’dan gelir. Şura 42/13 : «…Allah dilediğini kendine seçer…» Sonunda sevgi akımı tamamlanarak İlâhî Aşk’a ulaşılır. Allah’a kavuşan kul, çokluk aleminden tekliğe erişmiş, var edenle var olan birleşmiştir.

İnsanlar ve yaratılanlar sevilmeden Allah sevgisine erişilemez. İnsanlar ve varlıklar, Yüce Allah’ın sonsuz isim sıfatlarının manalarının karışarak yoğunlaşmasından meydana gelmiştir. Her bir yaratılanın, Yaratıcı Kudret’ten kaynaklanan bir var oluş sebebi vardır. Oluş sırları ile donanmış bu yaratılışın en üstüne de insan oturmuştur. Rab’bimiz; dilediği Yüce Özelikleri’ni insana yansıtmış, bir bakımdan kul, Yaratıcı’nın aynası olmuştur. İnsanlar birbirine ancak sevgi ile yaklaşmalıdır. Sevgi, parçadan (insandan) bütüne (Allah’a) giden yolun kılavuzudur.

Sevgi yalnız insanlara değil, Yüce Allah’ın görüntüleri olan bütün yaratılmışlara da gösterilmelidir. İman edenlerden başlayarak bütün insanlar, hayvanlar, bitkiler ve bilip bilmediğimiz bütün varlıklar sevilmelidir. Bu gerçek büyük tasavvuf şairi Yunus Emre’nin sözleriyle en güzel ifadesini bulmuştur: “Yaratandan ötürü, yaratılanları severim.”

İman sevilmeden Allah sevgisine ulaşılamaz. Yüce Allah; insanlara doğuştan akıl, gönül ve Rab’bini bilme özelliği vermiştir. Kullar, Allah’ı ancak gönüllerinin eşsiz duyguları ile hissederler ki buna iman diyoruz. Rab’bimiz, insanların gönüllerine uyarıda bulunarak imanı sevdirmiştir. Hucurat 49/7 : «…Allah imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir…» Din, kutupları Yüce Yaratıcı ile insan arasında bulunan bir sevgi olayıdır. Bakara 2/152 : «…Siz Beni anın ki, Ben de sizi anayım…» sevginin kaynağı Yüce Allah, çok sevdiği kullarının dualarına, onların sevgi dolu yakarışlarına hemen cevap verir, dileklerini yerine getirir. Ancak insanlar inançlarında serbest bırakıldığı için, büyük bir bölümü de nefislerinin ve şeytanın etkisiyle maalesef iman etmemişlerdir. Yusuf 12/103 : «…İnsanların çoğu iman edici değillerdir.»

Yüce Allah’a giden yol, iman sevgisinden geçer. İman; gönülde bir ışıkla başlar, mertebe mertebe duyularak İlâhi Aşk’a ulaşır. İnsanlar, imanı sevdikleri ölçüde yücelirler. Enfal 8/2 : «İnanmış olanlar o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır.»Yine Kur’an’ dinleyelim. Fetih 48/4 : «Allah, mü’minlerin gönüllerine, imanları beraberinde iman getirsinler diye mutluluk ve huzur indirdi…» İmanı sevmenin en üst noktasını, kulun, Allah Aşkı’na ulaşması teşkil eder. Bakara 2/165: «…İman sahipleri, Allah’a sevgide çok şiddetlidir…» İlâhi Güzel’e ulaşma, akıl ve ilmin sınırlarının üstünde gönül penceresinden girmekle ve imanı sevmede aşk mertebesine yükselmekle mümkündür.

Son Peygamber sevilmeden Allah sevgisine ulaşılamaz. Yüce Allah, sevgisine ulaşabilmeyi ancak Resulüne uyma şartına bağlamıştır. Cenab’ı Hak’kın aynası ve canlı Kur’an olan Elçisi’nde çok güzel örnekler bulunmaktadır. Ahzab 33/21 : «And olsun, Allah’ın Resulü’nde sizin için Allah’ı ve Ahiret Günü’nü arzu edenlerle Allah’ı çok ananlara güzel bir örnek vardır.» İmanı en derin olan, Hz. Resul’ü de en iyi taklit edendir. Kul, ancak kemale erişte Peygamber sevgisinin zirvesine ulaşır. Allah’ı sevmek, en mükemmel görüntüsünü sevmek ve uymakla mümkündür. Ali İmran 3/31 : «Resulüm de ki : Eğer Allah’ı seviyorsanız bana (Hz. Muhammed’e) uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın…»

İman da kemale erişmeden Allah sevgisine ulaşılamaz. Allah sevgisi, Yaratıcı ile kul arasında bir duvar gibi duran nefs perdesinin kalkması ile mümkün olur. Nefsin kötü sıfatlarını terk ederek ilâhi sıfatlara bürünmesi sabır ve gayret gerektirir ki, bu da ancak takva yaşamı ile gerçekleşir. Dünyanın geçici nimetlerinin çekiciliğinden yavaş yavaş kurtulan nefs; ilâhi özelliklere yani sevgi, infak, namaz, tövbe, sabır, muhsin olma, ahde vefa, ilim gibi ilâhi sıfatlara bürünür. Yaratıcı Kudret’e duyulan güvenin ve sevginin esas olduğu, yaratılanlara beslenen duyguların ancak basamak teşkil etiğinin bilincine erişilir..Bir kutsal hadiste şöyle buyruluştur : «Ben mekanlara, evrenlere sığmam ancak mü’min kulumun kalbine sığarım.» Kulun kalbinde kor ateşi gibi yanan Allah sevgisinin gücü nisbetinde nefsin kötü sıfatları da erimeye başlar, küçülerek de kaybolur. Hz. Peygamber’imizin, “Ölmeden evvel ölün.” Sözünün sırrına; nefsin kötü sıfatlarının kaybolmasıyla ve İlâhi Sıfatların kazanılmasıyla erişilir. Yüce Yaratıcı’nın dilemesiyle Allah sevgisine kavuşan kul, Dünya planındaki makamların en yücesine yükselmiştir. Fecr 89/27-30 : «Ey huzura kavuşmuş can! Dön Rab’bine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak. Gir kullarımın arasına, gir cennetime.»

Sevgili Gençler! Bizleri anne-baba, eş ve evlattan da daha çok düşünen, koruyan, seven ve yaratan bir KUDRET vardır: YÜCE ALLAH. En büyük sıkıntılarımızda, ancak O’na sığınırız. Bize verdiği Kur’an’ı Kerim’i çok iyi anlamalı ve uygulamalıyız ki Dünya da mutlu bir hayat ile ahirette de cenneti hak edebilelim.

AHİRET HAYATI