KUR'AN'DA "KADIN"
Kur'an'da “Kadın” konusu Çok
Evlilikten Tek Evliliğe Geçiş, Kadın Erkek Eşitliği, Eş Dövülür Mü?, Boşanma,
Yahudi veya Hıristiyan Bir Müslümanla Evlenebilir Mi ?
ÇOK EVLİLİKTEN TEK EVLİLİĞE GEÇİŞ
İslâmdan önce birçok toplumlarda ve Arabistan'da çok kadınla evlenme adeti
vardı. Bir erkek istediği kadar kadın alabilir beş ilâ onbeş kadınla evlenme,
normal olarak karşılanırdı. Zenginler ve krallar bu rakamlarım çok daha
üzerinde kadına sahipti.
Kur'an; Yaratılışa ters düşen ve toplumun ahlakını bozan, insanları birbirine
düşman eden çok evliliğin karşısındaydı. İlk aşamada evlilik, en fazla dört
kadına indirildi.
Şayet yetim (kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında ADALETİ yerine
getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer,
üçer, dörder alın... (Nisa 4/3)
Ayetin birinci kısmında, velisi oldukları yetim kız ve kadınlarla evlenmek,
eğer adaleti sağlamak yönünden sakıncalı ise, onlarla evlenilmemeli, o
zaman başka kadınlarla evlenilmeli, uyarısı yapılmaktadır.
Ayetin devamında, her bir Müslümanın ikişer, üçer, dörder, kadın alabileceği
bildirilmiş, böylece çok evlilik en fazla dört evlilikle sınırlandırılmıştı.
Bu bir emir değil, ancak savaş, hastalık gibi zorunluluk
hallerinde uygulanacak bir izindi. Kadın - erkek hak eşitliğine aykırı,
kadını haksızlığa uğratarak erkeğe verilmiş bir ödül değil, toplumun
ihtiyacı için yapılmış bir görevdi. Hangi çağda, hangi toplumlarda ve hangi
şartlar altında uygulanacağına ancak kamu otoritesi karar verecekti.
Arabistanda kabileler arası savaşların neticesinde erkek kadına oranla
azalmış, dul kalan birçok kadın zor duruma düşmüştü. Hz.Peygamber (s.a.s.),
dini yayma amacı ile yaptığı evliliklerde, savaşta kocasını kaybeden kimsesiz
dul kadınlarla nikâhlanarak onları koruma altına aldı.
Hz.Peygamber çok evlilik yasağının dışındaydı.
Allah'ın Elçisi, Hz.Hatice ile evlenerek tek evlilik yapmış, 25 yıllık mutlu
bir beraberlikten sonra altı çocukları olmuştu. Sağlığı ve gücü yerinde,
mutlak seçme hakkı olduğu halde, Hz.Hatice'nin üzerine ikinci bir eş
almamıştı. Ancak eşinin vefatından sonra Yüce Allah'ın isteği (vahyi)
doğrultusunda İslâm'ı yayma nedeni ile başka evlilikler yaptı. O çağda
kişiler çok evli olsa dahi evlilik bağı, o zamanın insanları arasında akrabalık
ve en etkili dostluk bağı olarak algılanıyordu. Bunun için
Hz.Peygamber çok evlilik yasağının dışındaydı. Ahzab 33 /50 :«...Peygamberin
de kendisini almayı dilediği inanmış kadını, diğer müminlerle değil, sırf
sana mahsus olmak üzere helâl kıldık...» Bu evlilikler çok etkili olmuş,
birçok düşman kabile böylece İslamlaştırılmıştı. (Bkz. Bu kitap, Hz.Muhammed, Hz. Muhammed'in Çok Evlilik
Sebepleri )
Adaleti sağlayamazsanız tek kadın alın.
...Eğer bu durumda (çok evlilikte) ADALETİ gözetemeyeceğinizden
korkarsanız, bir tek kadın alın, yahut elleriniz altında bulunan cariyelerle
yetinin... (Nisa 4 / 3)
Ayetin son bölümünde olan “Yahut elinizin altında bulunanlar” cümlesine
gelince bu, yürürlükte olan yeni bir hüküm değildi. O zaman kölelik ve
cariyelik yürürlükte idi. Sahibinin, cariyesi ile cinsel ilişki kurması
normaldi. Bu adet, topluma yerleşmişti. Kur'an, cariyelerin de yararına olan
bu yerleşik adeti, kendi haline bıraktı. Zira onların da birleşme ihtiyacı
vardı. Halbuki onlar sahiplerinden başkalarıyla birleşme hakkına sahip
değillerdi. Bu hak da onların elinden alınsa, onlara zulüm olurdu. şayet
cariye efendisinden hamile kalıp çocuk doğurursa “çocuk anası” olur,
artık satılamaz ve efendisinin ölümüyle birlikte hürriyetine kavuşurdu. Bu,
köle ve cariyeliğin kaldırılması yolunda atılmış bir adımdır. Çünkü cariye de
zevce sayılmıştır. Nisa 4 / 25: « İçinizden inanmış, hür kadınlarla
evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan inanmış
cariyelerinizden alsın...»
(Kaynak: Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, cilt 2, s.202)
“ Çok evlilikte ADALETİ gözetemeyeceğinizden korkarsanız, bir tek kadın
alın ” ilâhi emri; ilk defa Kutsal Kitap'ların sonuncusu Kur'an ile
açıklanmış ve Hz.Muhammed (s.a.s.)'in Elçiliği ile insanlara
bildirilmişti. Koca, evlendiği kadınlara mutlaka eşit davranacak ve adaleti
temin edecekti. Bunun için sevgi, cinsel ilişki, giyim - kuşam, beslenme,
güzel söz ve iyi davranış eşit olarak yapılmalıydı.Kadınlar da birbirlerini
kıskanmamalı, huzurlu olmalıydılar. Oysa bütün bu olanakları temin etmek
imkansızdı. Ahzab 33 / 4: « Allah bir insanın göğsüne iki kalp koymadı...»
ayeti ile de sevginin ancak bir eşe verilebileceği belirtiliyordu.
İsteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlayamazsınız.
Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında ADALET yapamazsınız. Öyle ise
(birine) tamamen yönelip ötekini askıda (kocasız) bırakmayın. (Nisa 4
/129)
Kur'an, bu ayet ile tek evliliği kesinleştirmiştir. Eşler arasında adalet
temin edilemeyecekse, o zaman günah işlenmiş olacağından, en
doğrusu ve uygun olanı tek evliliktir. Böylece yaratılışa da uymayan
çarpık düzenin meydana getirdiği huzursuzluklar, düşmanlıklar sona erecek,
mutlu bir aile ve sıhhatli bir toplum kazanılacaktır. Ancak Hz. Muhammed
(s.a.s.)'den sonra erkeğin bencilliğine dayalı örf ve adetler devam etmiş,
Kur'an ile verilen haklar tekrar geri alınmıştı.
KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ
Kadının Yaratılışı
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten (candan) yaratan, ondan eşini var eden,
ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar üreten Rab'binize karşı gelmekten
sakının... (Nisa 4 / 1)
Ayette vurgulanan « Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden»
ifadesi, tek nefsin bölünmek suretiyle çiftleştirilmesiyle ayni
zamanda ve birlikte iki nefis yaratılmış olduğunu açıklıyordu. Yani bir
bütün; tüm özellikleriyle iki parçaya bölünmüş biri erkek diğeri kadın olan
zıt ikizlerini oluşturmuştur. şu halde erkek nasıl bir insan ise, kadın da
öyledir. « İkisinden de birçok erkekler ve kadınlar üretti.» Ayetinde
de açıklandığı gibi, bir tek nefsin bölünmesi ile iki insan olarak meydana
gelen Adem ile Havva ve onların da birbirleleriyle
birleşmesinden birçok erkek ile kadın üremiştir.
14 asır önce inen Kur'an, bu oluş sırlarını mucizevî olarak
Yasin 36/36 da şöyle açıklamıştı : « O ne Yüce Allah'tır ki her şeyi
(zevc) çift yaratmıştır; arzın çıkardıklarından, kendi nefislerinden ve daha
nice bilmediklerinizden.» Ayet çiftleri üç gurupta toplamaktadır. 1)
Arzdan çıkan çiftler, 2) İnsan nefsinde ki çiftler, 3) Bilmediğimiz çiftler.
Çift yaratılma gerçeği, Nobel Fizik Ödülü'nü kazanan ünlü Parite Teorisi'ni
aynen temsil etmektedir. Çift (zevc) deyiminin Lâtince karşılığı “Parite”dir.
Bu teoriye göre: « Her varlık, benzer ve zıt ikizi ile birlikte ayni anda
doğar. » Örneğin günlük hayatımızdaki çift oluşumu; elektriğin
artı eksisinde, mıknatısın kuzey ve güney kutuplarında farkederiz. Evrende
maddesel bir parçacık tek başına meydana gelmez, mutlaka çiftleriyle birlikte
doğar. Bir protonun yaratıldığı yerde, zıt eşi de (anti proton) beraber var
edilir. Örneğin atom, artı yüklü çekirdeği ve etrafında dönen eksi yüklü
elektronlar ile birlikte oluşur. Keza Samanyolu Gökadası ekseni etrafında
dönen Güneş ve onun uydusu dünyamız da aynı yasaya tabiidir. Bunlar çekim
(gravidasyon) ve çekime karşı koyan aralıksız jiroskopik dönme hareketi ile
hayatlarını sürdürmektedir.
Sonuç olarak kadın, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmamış, hiçbir eyriliği
ve eksikliği de yoktur. Tek bir nefsin (bütünün) ayni zamanda ikiye
bölünmesi ile erkek ve kadın var edilmiştir. Ancak onlar yaratılış
özelliklerine göre, birbirini tamamlayıcı olarak ayrı ayrı
görevlendirilmiştir.
Erkek ile kadının eşitliği.
İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır.
İyiliği emrederler, kötülükten men ederler, namazı kılar, zekât verirler,
Allah'a ve Elçisi'ne itaat ederler... (Tevbe 9 / 71)
Erkek ile kadın; dost olarak her alanda yanyana birbirlerine yardım ve
arkadaşlık edecekler, yaşamları boyunca toplumlarında ayni haklara sahip
oldukları gibi, sorumluluk ve görevleri de birlikte paylaşacaklardır.
Yukardaki ifade açık olarak erkek ve kadın eşitliğini vurgulamaktadır.
Yaratılıştan kaynaklanan farklılıklar dışında, Allah katında kul olma
sorumlulukları ile değer ve hak açısından durumları da birbirine eşittir.
Bakara 2 / 187: «...Onlar (kadınlarınız) sizin için birer elbise, siz de
onlar (erkekleriniz) için birer elbisesiniz. » Kadın ile erkeğin değer
eşitliği; elbise benzetmesinde de açıkça belirtilmiş, giysiler insanları
koruyarak nasıl sıcak tutuyorsa, eşler de birbirine karşı elbise gibi aynı
durumda sıcak, koruyucu ve çekicidir. Böylece erkek kadını, kadın da erkeği
tamamlamaktadır.
Erkek kadına egemen midir?
Erkekler kadınları (kavvâm) gözetip kollayıcıdırlar. şundan ki Allah,
insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır... (Nisa 4 / 34)
Bu ayet erkeğin kadına egemenliğine, onu yönettiğine yorumlanmıştır. Oysa
ayette kullanılan kavvâm kelimesinin Arapçada birçok manası vardır.
Burada kullanıldığı gibi bir manası koruyucu, kollayıcı, gözetici
demektir. Ayrıca; hizmet eden, hakim, yönetici gibi anlamları da içerir.
Kavvam kelimesinin manası yalnız yönetici, yönetmen kabul etmek ve
dolayısiyle erkeğe kadının üzerinde bir hak tanımak, Kur'an'ın ruhuna ve
adaletine ters düşer. « İnsanların bazıları, bazılarından üstün
kılınmıştır.» İfadesinin anlamı; gerek kadın ve gerekse erkeğin yaratılış
farkılılığından kaynaklanan birbirine üstün özelliklere sahip olmasıdır. Nice
kadınlar vardır ki; fiziksel güç, çalışma kabiliyeti, bilgi ve akılda
birçok erkekten üstündür. Nice erkek de ayni şekilde bu meziyetleri ile
birçok kadından daha üstündür. İsra 17 / 84: « Herkes varlık yapısına
uygun iş görür. »
Ataerkil bir anlayış ile Bakara 2 / 228 ayeti de erkeğin egemenliği ve aile
reisliği hakkı olarak düşünülmüştür: «...Erkeklerin kadınlar üzerinde
bulunan hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.
Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır.» Ayette : «Erkeklerin
kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır.» ifadesinin manası, erkeğin
özelliği icabı “kavvam” oluşu, yani kadını kollayıp gözetme yeteneği
oluşundandır. Kur'an'da erkeğin kadının yöneticisi olduğuna ait hiçbir açık
hüküm yoktur. Ne erkek kadına ve ne de kadın erkeğe egemenlik kuramaz.
Her ikisi de birbirini tamamlamak üzere eşit hak ve sorumluluklar ile Yüce
Allah tarafından yaratılmıştır. Rum 30 / 21 : « Birbirinizle huzur ve
sükunet bulasanız diye, size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranıza sevgi ve
merhamet koyması, Allah'ın ayetlerindendir.»
Allah katında erkeğin veya kadının en değerlisi.
Ey insanlar! Biz sizi, bir erkek ile bir dişiden yarattık. ... Hiç şüphesiz
Allah katında en değerliniz takvaca en ileri olanınızdır. (Hucurat 49 /
13)
Takva; korunma, sakınma demektir. Yüce Yaratıcı'ya sığınıp teslim
olarak her türlü günahlardan korunmanın gayreti içine girmektir. İster erkek
isterse kadın olsun, Yüce Allah'ın ençok sevdiği kulu “takva sahibi” olandır.
Kur'an bu ayet ile bir “Yaratılış Yasası” nın değer ölçüsünü açıklıyor.
İnsanın cins, mevki, sınıf, zenginlik, ırk, bölge farkından kaynaklanan
üstünlükleri tamamıyla siliyor. Mutlak değer ölçüsü olarak imandan sonra,
yaklaşık on temel ibadet emri olan takva sıfatlarına sahip olmasını
esas alıyor.
(Bkz. Bu kitap, Kurtuluş, Kurtuluşun En Üst
şartı)
Takva sıfatları; İnfak ve Sevgi, Namaz, Zekat, Af Edici ve Dileyici Olma,
Sabır, Oruç, Muhsin Olma, Ahde Vefa, Adalet ve Dürüstlük, İlim gibi
sıfatlar Yüce Yaratıcı'nın istediği ilâhi özelliklerdir. İşte bu sıfatlara en
çok sahip olan ister erkek isterse kadın olsun, Allah katında en değerli
olandır. Yunus 10 / 63 : « Allah'ın dostları, iman edip de takvaya
sarılmış olanlardır.»
Ailede yönetim şura iledir.
...İman sahiplerinin iş ve yönetimleri, kendi aralarında bir şuradır. (Şura
42 / 38)
Şura (Danışma kurulu); herhangi bir konu için bilgi ve ilmin ışığında
karşılıklı görüş, fikir alışverişi ile en doğruyu elde etme çalışmaları yapan
kurula denir. Kur'an tüm iş ve yönetimlerin şura ile yapılmasını
emretmektedir. Her konuda en doğru ve en güzel olan, bu danışma kurulları ile
bulunacak, böylece toplum da sorunlarını çözerek gelişecektir.
Aile en az bir kadın ve bir erkeğin kurduğu sosyal yapıdır. Başka bir
ifade ile aile; en küçük bir topluluk, topluluk ise büyük bir ailedir.
Kur'an, bir toplum çekirdeğini teşkil eden ailenin çok iyi kurulmasını,
korunmasını ve işlemesini istemektedir. Ailenin tüm sakinleri hak ve sorumluluk
sahibidir. Kur'an'da ailenin idaresi, bağımsız olarak ne erkeğe ve ne de
kadına verildiğine ait kesin bir ifade yoktur. Yuvanın yönetimini, eşler
birlikte eşit haklar ile yürütmelidir. Karı - koca ailenin tüm bireyleri
ile birlikte şura (danışma kurulu) oluşturarak, karşılıklı danışma ve fikir
alışverişi ile sorunlarda doğru kararlar alınması için çalışmalar yaparlar.
Karşılıklı sevgi ve saygı ile birbirinin haklarına ve sorumluluklarına
uyumluluk içinde yuvanın ahengi ve huzuru sağlanır. Böylece toplumları
ileriye götürecek, onları geliştirecek demokrasinin temelleri de aile
ocağında atılmış olur. Maalesef bazı İslâm ülkelerinin gelişememesinin en
büyük nedeni, Ku'an Yasaları'nın gereğince uygulanmamasından
kaynaklanmaktadır. Ali İmran 3 / 159 : «...(Resulüm) İş ve yönetim hususunda
onlarla şuraya git...»
EŞ DÖVÜLÜR MÜ?
... Sadakatsizlik ve iffetsizliklerden çekindiğiniz kadınlara önce öğüt
verin, yataklarınızda yalnız bırakın, nihayet onları bulundukları yerden
uzaklaştırın (dövün?)... (Nisa 4 / 34)
Ayette; sadakatsizlikten ve iffetsizlik yapmalarından korkulan kadınlar için,
kocaya sıra ile tatbik edilmek üzere üç yaptırım önerilmektedir. 1) Eşinize
önce öğüt verin 2) Eğer birincisi fayda vermiyorsa, yataklarında yalnız
bırakın, yani onlarla cinsel ilişkiye girmeyin. 3) Her iki uygulamadan da
netice alınmıyorsa, daha etkili olarak onları bulundukları mahalden
uzaklaştırıp başka bir yerde oturmaya mecbur edin. Kur'an'ın gayesi; toplumun
çekirdeğini teşkil eden aileyi sağlamlaştırmak, yuvanın bozulmasını
önlemektir. İşte bu üçüncü yaptırımda müfessirler arasında fadribuhünne
ifadesinin anlamında anlaşmazlıklar çıkmış, bazı müfessirler (bu kelime genel
manası icabı dövün anlamındadır) tezini savunmuştur.
Ayette ki fadribuhünne ifadesi, Arapça'da yirmiye yakın manası bulunan
darb kelimesinden türeyen bir emirdir. Kur'an'da “darb” sözcüğü
aşağıda ki ayetlerde kullanılmıştır. Darb : Örnek verme, örneklerle
anlatma. (Örnek olarak bkz. İbrahim 24, Nahl 75- 76, Rum 28) Gezip dolaşma,
seyahat etme (bkz. Nisa 94, Maide 106) Yol açma (bkz. Tâhâ 77) Uzaklaştırma,
uzak tutma (bkz. Zuhruf 5) Mühürleme, damgalama, tıkama (bkz. Bakara 61, Kehf
11). Yüz ve sırta vurma (bkz. Enfal 50, Muhammed 24) Elle vurma (bkz. Saffat 93)
Boyun ve parmakları vurup uçurma (bkz.Enfal 12) Bir aletle (sopa v.s.) vurma
(bkz.Bakara 60, Araf 160, şuara 63, Sad 44)
İşte görüldüğü gibi birçok manası bulunan darb kelimesi; bu ayette
uzaklaştırma anlamında kullanılmıştır. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in de
uygulamaları ayni yöndedir. Eğer burada sözcük dövün olarak algılansa,
o zaman eş, iffetsizlik fiilini işlemeden şüphe üzerine kocadan dayak yemiş
olacaktı ki, böyle bir yaptırım Kur'an'ın evrenselliği ve adalet ilkeleri ile
bağdaşamazdı. Kur'an'da dövme cezası (Nur 24 / 2); ister kadın ve ister erkek
olsun, ancak dört şahitle ispatlanarak kesinleşmiş zina suçuna verilmiştir.
(Bkz. Prof.Dr. YaşarNuri Öztürk - İslâm Nasıl Yozlaştırıldı. s. 341-348)
Ayetin sünnete göre uygulanması.
Sünnet, Hz.Peygamber (s.a.s.)'in söz ve fiilleridir. Yüce Allah'ın
İlâhi Yasalar'ını bildirmek ve nasıl uygulandığını insanlara göstermekle
görevlendirilen Allah'ın Elçisi; kadınlara her zaman sevgi ve saygıyla
yaklaşmış, hanımları zaman zaman geçimsizlik göstermelerine ve kendisini
üzmüş olmalarına rağmen, onlara çok iyi davranmıştır. Bu durum Kur'an'da
Ahzab 33 / 28-34 ve Tahrim 66 / 1-5 ayetlerine de yansımıştır. «Sizden hiç
biriniz, kölesi imiş gibi karısını dövmesin. Akşam bir yatağa yatacağınız
eşinizi nasıl dövebilirsiniz.» gibi sözler söylemiş, hanımlarına hayatı
boyunca bir fiske bile vurmamıştır.
Nisa 4 / 34 ayetinin uygulanması bakımından Hz.Muhammed (s.a.s.)'in
eşlerinden, zina suçu isnat edilen Hz.Aişe ile ilgili ifk
(iftira) olayı çok önemlidir. Hz.Aişe eşi Hz.Peygamber (s.a.s.) ile beraber
gittiği bir seferden dönüşte, konaklanılan mahallin uzağına tuvalet ihtiyacı
için gitmiş ve bir müddet sonra geriye dönmüştür. Ancak gerdanlığının
boynunda olmadığını farkedince, tekrar aynı yere gidip onu aramaya başlar. Bu
sırada Hz.Aişe'nin yokluğundan habersiz olan askeri kafile, oradan hareket
eder. Hz.Aişe gerdanlığını bulup geri döndüğünde, kafileden kimse
kalmamıştır. Yokluğunu farkedenler, geriye dönüp beni alırlar diye orada
beklemeye başlar. Daha sonra askeri birliğin görevli artçılarından olan
Safrân, beklemekte olan Hz.Aişe'yi görerek devesine bindirir ve askeri
birliğe ulaştırır. Fakat münafıklar Hz.Aişe'yi iffetsizlikle suçlamakta
gecikmezler. Bu olaydan sonra Hz.Peygamber (s.a.s.) eşini dövmemiş,
Hz.Aişe'de üzüntüden hastalanarak babası Hz.Ebubekir'in evine taşınmıştı. Bir
müddet sonra Yüce Yaratıcı'dan beklenen vahiy Nur 24 / 11-21 ayetleriyle
gelmiş, müminlerin annesi Hz.Aişe temize çıkmıştı. Bu olay, ilâhî bir
tatbikat ile bizzat Hz.Peygamber (s.a.s.)'in ailesi içinde uygulanmış
olmaktadır. (Bkz. Öztürk, Asrı Saadetin Büyük Kadınları)
BOŞANMA
Hakem - hakim ile boşanma.
Eğer karı kocanın aralarının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin
ailesinden bir hakem / hakim ve kadının ailesinden bir hakem / hakim gönderin.
Bunlar uzlaştırma isterlerse, Allah kadın ve erkeğin aralarını düzeltmede
onları başarılı kılacaktır. (Nisa 4 / 35)
Kur'an boşanma sebebi olarak geçimsizliği kabul etmiştir. Tüm gayret
ve çalışmalara rağmen eşler arasında ki anlaşmazlık ve şiddetli geçimsizlik
devam ederse, yuva yaşanmaz hale gelir. Karı koca arasındaki sevgi ve şefkat
yerini kin ve nefrete bırakır. Bu gibi zorunluluk hallerinde boşanma
en güzel yoldur. Kur'an, nasıl boşanılacağına ait kesin bir hüküm getirmemiştir.
Boşanma ile ilgili ayetler; zaman ve çevre şartlarına göre, özü bozulmadan
yeniden yorumlanarak, boşanma şekli ve usulü belirlenmelidir. İslâmiyet'te
iki defa boşanmış olan eşlerin evlilik bağları kopmaz, tekrar birbirlerine
dönme imkânı vardır. Eğer birbirlerine dönmezlerse, nikah sözleşmesi sona
ermiş olur. Boşanmalarda karar ve hüküm makamları her devirde başka başka
olmuş, günümüzde de Devlet'imiz, Sulh Mahkemelerini görevlendirmiştir.
Kur'an; yukarda görüldüğü gibi, hem kadına hem de erkeğe hakem - hakim aracılığı ile boşama ve boşanma hakkını vermiştir.
İslam alimleri, kötü davranma ve geçimsizlik sebebiyle kendisine başvurulması
halinde, hakimin durumu hakemlere intikal ettireceğinde
birleşmişlerdir. Hakemler duruma göre arayı bulmak ve düzeltmek, bu
mümkün olmazsa bedelli yahut bedelsiz evlilik hayatına son vermek yetkisine
sahiptir. Anılan ayet ile sahâbe (Hz. Peygamber zamanında yaşayanlar) nin
uygulaması bunu göstermektedir.
(Bkz. Mesut Kaynak, Kur'an'da Kadın, Boşanma)
YAHUDİ VEYA HIRİSTİYAN BİR MÜSLÜMANLA EVLENEBİLİR Mİ?
Kitap sahibi kadınlar ile evlenmeniz size helâldir.
... Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanların iffetli hanımları da;
mehirlerini (Nikahta verilen mal veya para) vermeniz, zinadan uzak kalmaları
ve şunu bunu dost tutmamaları şartıyla size helâldir...
(Maide 5 / 5)
Yahudi veya Hıristiyan olsun Kitap sahibi bütün iffetli, namuslu kadınlar ile
Müslüman erkeklerin evlenmeleri helâldir. Onlar ile yuva kurmak, çoluk çocuk
sahibi olmak ayetin açık hükmü gereğidir. Hz.Peygamber (s.a.s.)'in Hayberli
bir Yahudi kızı olan Safiyye'yi eş olarak alması, böyle bir evliliğe örnek
olarak gösterilebilir.
Kitap sahibi erkek ile Müslüman bir kadın evlenebilir mi?
Kur'an'da Kitap sahibi kadınlar ile evlenmek helal olduğu halde, erkeklerinin
Müslüman hanımlarla nikâhlanmaları ile ilgili bir hüküm bulunmamaktadır. O
zamanın Fıkıh uleması : « Yahudilerin Üzeyir'e, Hıristiyanların da
Mesih'e Allah'ın oğlu dedikleri için Allah'a ortak koşmuşlar, böylece müşrik
(Allah'a ortak koşan) olmuşlardır. Müşrikler ile Müslümanlar dinen
evlenemezler. Ayrıca doğacak çocuk babaya tabi olduğundan, Allah'a ortak
koşan bir dine bulaşarak kötü yetişeceğinden topluma da zarar verecektir.»
gerekçesi ile «Müslüman hanımlarının Kitap sahibi erkekler ile evlenmesi
dinen yasaktır.» kararını almışlardır.
Kur'an; Kitap sahibi hanımlar ile Müslüman erkeklerin evlenmeleri hakkında
açık bir hüküm getirmesine rağmen, erkekleri ile Müslüman kadınlarının
nikahlanmaları hakkında hiçbir yasa olmamasının anlamı, iman sahibi kullarını
bu evliliğe karar verirken dikkatli olmaları için uyarmaktadır. Yahudi
veya Hıristiyanlarda, bizim dinimizde olduğu gibi kötü olan kâfirler (iman
etmeyenler) ile iman eden iyilerin de bulunduğu bir gerçektir. Bakara 2 /
105 de Kitap sahibinin kâfir olanlarını şöyle tanımlıyor: «...Kitap
sahibinden olan kâfirler de, müşrikler de size bir hayır indirilmeseni
istemezler» Ali İmran 3 / 113-115 da Kitap sahibinin inançlı olanlar için de
şöyle buyurmaktadır: « Kitap sahibi içinden Allah huzurunda el bağlayan,
hak ve adaleti ayakta tutan bir zümre de vardır. Gece saatlerinde secdelere
kapanmış olarak Allah'ın ayetlerini okurlar. Allah'a ve Ahiret Günü'ne
inanırlar, iyiyi ve güzeli emrederler, kötüyü ve çirkini yasaklarlar. Hayır
işlerinde yarışırca koşarlar. İşte bunlar barış ve iyilik sevenlerdir...
Allah takva sahiplerini çok iyi bilmektedir.» şu halde Kitap sahibi
içinden inançlı, hayırsever, dürüst bir erkek ile Müslüman bir kadın niçin
evlenmesin? Bunun için tarafların birbirini iyi tanıması ve inançları
hususunda bilgi sahibi olmaları gerekir.
Kur'an; ilk peygamber Hz.Adem'den son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'e
kadar, insanlara vahiy ile gelmiş kitapların getirdiği dinin bütününe
İslam demektedir. Şu halde Allah'a sığınıp iman etmiş kitap sahibi bir
zat da Müslümandır. Ali İmran 3 / 84 : « De ki: Biz Allah'a iman
ettik. Bize indirilene (Kur'an'a), İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve
torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rab'lerinden
verilene de inandık. Onların hiçbiri arasında bir ayırım yapmayız. Ve biz,
Allah'a boyun eğen Müslümanlarız.» Vahiy ile gelmiş bütün kitaplar Allah
katında kutsaldır. Onlara inananlara da Kur'an Müslüman demektedir. O
çağın şartlarına göre verilmiş : «Kitap sahibi erkek ile Müslüman bir
kadın evlenemez» hükmü, zamanımıza uygun çağdaş bir Din şurası ile
yeniden incelenerek halkımızın aydınlatılması Kur'an emridir.
ÖZET
|