ÖRTÜNME
Kur'an;
dürüst, namuslu ve ahlâklı bir toplumu öngörmektedir. Bunun için toplumun
çekirdeğini teşkil eden ailenin kadın ve erkek bireylerini uyarıyor : «Bakışlarınızı
kontrol edin ve ırzlarınızı korumak için örtünün.» Kadına, hem kendi
iffetini ve hem de erkeğin korunmasına yardımcı olması için daha kapsamlı
örtünmeyi öngörüyor. Kadının erkekten biraz daha fazla kapanması, dişi olarak
yaratılışının gerektirdiği yükümlülükten kaynaklanmaktadır. Oysa Allah katında
kadın ile erkek eşittir ve bu gerçek Kur'ân'ın birçok ayetleri ile açık bir
şekilde vurgulanmıştır. Tevbe 9/71 : «Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar
birbirlerine veli (Dost, arkadaş, yardımcı, koruyup gözetleyici) leridir.»
Cenâb-ı
Allah; özenerek en güzel biçimde var ettiği kadın ve erkek kullarının, yaratılışa
yakışır şekilde güzel ve süslü giysiler içinde olmasını
istemektedir. İlkel, bayağı bir giyimle kendilerini çirkinleştirmemelidir.
Temiz ve güzel giyinmek inananlara helâldir ve Allah'ın emridir.
Kur'ân'da
sadece iki ayette açıklanan örtünme, en önemli hüküm gibi gösterilmeye
çalışılmış, toplumumuzda sorun haline getirilmiştir. Oysa İslâmiyetin esası
TAKVA'dır ve yüzlerce ayetle belirtilmiştir. İnsanları Cenâb'Allah'a
ulaştıracak ve rahmetine, sevgisine kavuşturacak örtünme, ancak TAKVA ELBİSESİ
ile olur. A'raf 7/26 : «Ey Ademoğulları (kadınlar ve erkekler) ! Size ayıp
yerlerinizi örtecek örtü ve bir de süs elbisesi indirdik. Fakat TAKVA ELBİSESİ
hepsinden hayırlıdır.» Takva elbisesi manevidir, ancak takva sıfatlarını
kazanmakla elde edilir.
Örtünme;
toplumuzda ciddi huzursuzluklara neden olmaktadır, bunun için sorunun acilen
çözülmesi gerekir. Kur'ân'ın emrettiği yol, çağdaş bir Din Şûrasıdır. Böylece
anlaşmazlıklar Cenâb-ı Allah'ın öngördüğü gibi çözüleceğinden, toplumdaki
sorunlar da ortadan kalkacaktır.
KADINLAR
ERKEKLERE ÇEKİCİ GÖSTERİLDİ
Kadınlardan…
gelen zevklere aşırı düşkünlük, insanlara süslü (çekici) gösterildi. Bunlar,
sadece Dünya hayatının geçimidir. Asıl varılacak güzel yer, Allah'ın
yanındadır.
(Ali İmran 3/14)
Ayet,
insanlara yaratılıştan verilen tutkuyu belirtmektedir. Kadın, erkeğin
vazgeçilmez bir tamamlayıcısıdır. Onlarla eşleşerek yuva kurmak, cinsel
istekleri tatmin etmek ve çoluk-çocuk sahibi olmak, Yüce Yaratıcı'nın koymuş
olduğu hükümlerdir ve Dünya hayatının devamını sağlayan bir yoldur. Kadınların
çekiciliğinden kaynaklanan bu zevklere, aralarında evlilik bağı olmayan kişiler
arasındaki cinsel ilişki (zina) gibi saptırmalar ile ilâhi yasalar aşılırsa,
nefislerin kötü sıfatlarına esir olunur ki, böylece Dünya'daki sınavı kaybetmek
ve azab (sıkıntı) çekmek kaçınılmaz olur.
İMAN
SAHİPLERİ NAMUSLARINI KORUSUNLAR
İnanan
erkeklere söyle: Bakışlarını kontrol altına alsınlar, ırz ve namuslarını
korusunlar… İnanan kadınlara da söyle: Bakışlarını kontrol altına alsınlar, ırz
ve namuslarını korusunlar… (Nur 24/30-31)
Ayette
belirtildiği gibi; gözlerdeki cinsel istek ile dolu bakışları kontrol etmek ve
iffetin korunulması icabı olan örtünme emri kadınlardan önce erkeklere
verilmiştir. Dinen, vücudun örtünmesi gerekli mahrem yerlerine avret
denir. İslâm bilginleri bu yerin, erkeklerde diz kapağı ile göbek arasındaki
kısım olduğuna bileşmişlerdir. Kadında ise örtünme, zinet (süs) yerlerinin
ilavesi ile biraz daha fazladır.
İffetin
(namusun) korunulması; yalnız kadınlar için değil, önce erkekler için farzdır. İffetli olma emrinin
öncelikle erkeklere verilmesi, bu konuda onların kadınlardan daha çabuk tahrik
olmasından kaynaklanmaktadır. Kur'ân'ı Kerim; erkeklere aile bağlarının
korunması için, Hz. Yusuf'un kıssasını örnek olarak vermiştir. Öyküde, üvey
kardeşleri tarafından kıskanılan Hz.Yusuf kuyuya atılır. Onu bulan ve ölümden
kurtaran kervancılar, Mısır'da zengin ve büyük mevki sahibi bir tüccar olan
Aziz'e satarlar. O da karısına : Yusuf 12/21 «Ona iyi bak, belki bize yararı
dokunur, ya da onu evlât ediniriz.) dedi. Böylece Biz Yusuf'a o yerde güzel bir
imkan verdik…» Hz. Yusuf, olanakları geniş bir ortamda yetişerek bilgi ve
görgüsünü artırdı. Evin hanımı, çok yakışıklı bir genç olan Hz. Yusuf'a aşık
olur ve gönlünü hoş etmek ister. Yusuf 12/24: «…Kadın (Aziz'in eşi) onu
(Hz.Yusuf'u) arzulamıştı. Rabbinin doğruyu gösteren delili olmasaydı o da onu
arzulamıştı…»
Hz.
Yusuf; kendisine iyilik eden ve güvenen efendisine hıyanet etmemiş, kadını arzu
etmesine rağmen Rabbine sığınmakla nefsine hakim olmuş ve böylece doğru yolu
bulmuştu. Yusuf 12/32-33: «(Kadın) dedi ki : Kendisine emrettiğimi yapmazsa,
elbette zindana atılacak ve alçalanlardan olacaktır! Yusuf dedi: Rabbim; bana
göre zindan, bunların beni çağırdığı şeyden iyidir…» Aziz'in karısının
isteğine «hayır» diyen Hz. Yusuf zindana girmiş, suçsuz olduğunu ancak birkaç
yıl sonra kanıtlayabilmişti.
Bu
öyküden alınacak önemli ders; kadın veya erkeğin iffetinin korunulması, bez
parçaları ile aşırı bürünüp örtünmekle değil, ancak Allah'a içtenlikle iman
ederek O'nun ilâhî yasalarına uymak ve takva sahibi olmakla mümkündür.
Kadınlar
da erkeklere cinsel istek ile bakmamalı, onları yoldan çıkarmamalıdır. Gözlerin şehevî
bakışları gibi dar veya şeffaf elbise giyerek vücut teşhirciliği ve duyguları
okşayan sözler de erkeği tahrik etmektedir. Kur'an , Ahzâb 33/32-33 ayeti ile
kadınları şöyle uyarmaktadır : «…Sözü duyguları okşayan bir biçimde
söylemeyin ki kalbinde kötülük bulunan biri ümide kapılmasın… İlk cahiliye
yürüyüşü gibi kendinizi teşhir ederek (kırıta kırıta) yürümeyin…»
Konuşmalarda ve yürüyüşlerde dişilik değil, ciddiyet ve kişilik
sergilenmelidir. Kadın hiçbir zaman bir şehvet aracı olmamalı; iyi bir eş,
mükemmel bir anne ve topluma birçok alanlarda hizmet veren bir varlık olduğunu
unutmamalıdır.
Evlilik
dışı cinsel ilişkiler (zina), kadın ve erkek için ayni derecede toplumu
sarsacak kötü işlerdir. İsra 17/32: «Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, açık bir
kötülüktür, çok kötü bir yoldur!» Zina, kadın için olduğu kadar, erkek
için de çirkindir. Aralarında değer farkı olmadığı gibi, her ikisi de
birbirine eşittir. Nûr 24/3 : «Zina eden erkek, zina eden… kadından
başkasıyla evlenmez; zina eden kadın da zina eden… erkekten başkasıyla
evlenmez. Böyleleriyle evlenmek inananlara haram kılınmıştır.»
Cenâb-ı
Allah; ırzlarını koruyan kadın ve erkekler için şöyle buyurmaktadır : Ahzâb
33/35 : «Allah şu kişiler için bir affediş ve büyük bir ödül hazırlamıştır;…
Irz ve iffetlerini koruyan erkekler, ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar…»
SÜSLERİNİ
(ZİNETLERİNİ) ÖRTSÜNLER
İnanan
kadınlara da söyle : Bakışlarını kontrol altına alsınlar, ırzlarını korusunlar.
Süslerini (zinetlerini) açıkta kalanlar dışında göstermesinler. Örtülerini
(hımar) göğüs yırtmaçlarının üstüne kapatsınlar… (Nur 24/31)
Ülkemizde
büyük anlaşmazlıkların ve tartışmaların sebep olduğu ayet budur ve birçok
yorumlara mesnet teşkil etmiştir.
Kadınlarda
örtünme;
ırzların korunması ile ilgili üreme organlarının kapatılması mecburiyetinden
başka, zinet (süs) yerlerinin de ilavesi ile erkeklerden biraz daha fazladır.
Zinetlerini
(süslerini) açıkta kalanlar dışında göstermesinler. Burada zinet
kelimesinin anlamı önem kazanmaktadır. Zinet mana olarak süs demektir.
Kadında süs ise, hem zinet takılarını ve hem de vücudunun çekici
yerlerinin gösterilmesi yasaklanmıştır. Ancak ayette (Ma zahara minhâ) açıkta
kalan zinetlerin sınırlarının neler olduğunda kesin bir ifade
bulunmamaktadır. Birçok İslâm bilgini, Kur'ân'ın verileri ve sünnete göre
vücudun abdest yerleri olan bileklere kadar ayaklar, dirseklere kadar
eller, yüz ve mesh edilen başın örtünmeye dahil edilmediğinde
birleşmişlerdir. Örtünmede kadına; «Süslerini açıkta kalanlar dışında
göstermesinler.» ifadesi ile iklim şartları, örf ve adetlere göre bir
esneklik tanındığı da anlaşılmaktadır.
Örtülerini
(hımar) göğüs yırtmaçlarının üstüne kapatsınlar. Ayetin
anlaşılabilmesi için «hımar» kelimesinin manası çok iyi bilinmelidir. Arapça
büyük lügatlara göre hımar (humur'un tekili) : Örtü örtmek, her şeyin
üstünü örten şey, kadın ve erkeklerin başlarını örten şey demektir. Böylece de
«hımar» kelimesi; yalnızca hanımların baş örtülerinin özel ismi olmadığı, genel
olarak örtü anlamında kullandığı anlaşılmaktadır. İslâmiyet'in doğduğu
Arabistan çok sıcak bir ülke olduğu kadar, sık sık oluşan kum fırtınalarına da
ev sahipliği yapıyordu. Orada yaşayan erkek ve kadın, ancak başlarındaki
geniş örtülerini kendilerine siper yaparak, aşırı sıcaklıktan ve sert rüzgarla
gelen kum darbelerinden kendilerini koruyabiliyorlardı. Arap lisanında;
kadınların başlarına örttükleri örtünün özel adı ise «hımar» değil, mikna
ve nasfydır. (Bkz. Prof. Dr. Zekeriya Beyaz-İslâm ve Giyim
Kuşam-Say:280-283)
Ayette,
saçların örtünmesine ait açık bir ifade bulunmamaktadır. Eğer saç mutlaka
örtülmesi gerekse idi, kesin bir hüküm ile belirtilirdi. Ayrıca saç,
vücudun çekici bir yeri de değildir. «Hımar» kelimesini kadının baş örtüsü
olarak kabul edip, dolayısıyla saça da örtünme yükümlülüğü getirmek, ayetin
amaçladığı hüküm ile ne kadar bağdaşır? Ayetten çıkan mutlak emir, kadın
vücudunun çekici yeri olan göğüs bölgesinin kapatılmasıdır. Böylece o bölgeye
gerdanlık gibi bir zinet de takılmış ise, bu da örtülmüş olacaktır.
Kur'an;
gerek erkeğe ve gerekse kadına, bakışlarını kontrol altına almalarını
istedikten sonra, her iki cinse de örtünme emri vermiştir. Ancak erkek
üremedeki görevi icabı, daha kolayca tahrik olabilme özelliğinden dolayı,
kadına daha geniş örtünme yükümlülüğü getirilmiştir. Böylece kadın;
başkalarının da korunmasına yardım ve katkıda bulunacak, hem de kendi namus
ve iffetini koruyacaktır.
SÜNNET'E
GÖRE ÖRTÜNME
Buharî,
Ebu Dâvud, Nesaî'den gelen bazı hadislere göre Peygamber Efendimizin zamanında,
kadın ve erkek Müslümanlar aynı su kabından abdest almaktaydılar. Ebu
Dâvud'un eserinde : «Kadın ve erkek, ellerimizi aynı kaba sarkıtıp
daldırarak toplu halde abdest alırdık.» denmektedir. Bu da gösteriyor ki
Asrısaadet'te kadınlar erkekler yanında abdest uzuvlarını açabiliyorlardı. O
halde dirseklere kadar kollar, ayaklar, yüz ve başın abdeste, meshe esas olacak
kısmı serbesttir. Bu yerleri de abdest dışındaki zamanlarda kapatmak
hassasiyetini gösterenlere saygı duyulur, ancak bunu yapmayanlar hor görülmez.
(Bkz. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk - Kur'an'da ki İslâm - Say: 615-616)
ÖRTÜNMEYİ
BİRİNCİ SORUN YAPANLAR
Örtünmeyi
Kur'ân'ın en önemli hükmü imiş gibi göstererek toplumun huzurunu bozanlar,
İslâm'ın omurgası niteliğindeki yasalara hiç değinmemekte, adeta onları
gizlemektedirler. Kur'ân'da, örtünme hakkında yalnızca iki ayet bulunmaktadır.
Oysa İslâm'ın esasını teşkil eden TAKVA, yüzlerce ayetle vurgulanmıştır.
İnsanları Allah'a ulaştıracak, onun rahmetine, sevgisine kavuşturacak
örtünme ise TAKVA ELBİSESİ ile olur. A'raf 7/26 : «Ey Ademoğulları!
Size ayıp yerlerinizi örtecek örtü ve bir de süs elbisesi indirdik. Fakat TAKVA
ELBİSESİ hepsinden hayırlıdır.»
SONUÇ
Kadında
abdest uzuvları olan; bileğe kadar ayaklar, dirseğe kadar eller, yüz ve baş
örtünme dışıdır. İslâm'ın kadını; abdest yerlerinin dışında kalan bölgelerini
de, Nûr 31 ayetinin belirlediği çerçeve içinde; coğrafya, iklim şartları, örf
ve adetlere göre kapatmalıdır. «Hımar» kelimesini baş örtüsü olarak algılayan,
dolayısıyla saçların örtülmesini gerekli gören anlayış da saygı ile karşılanmalıdır.
Örtünme;
toplumumuzda ciddi huzursuzluklara sebep olduğundan, sorunun mutlaka çağdaş bir
Din Şûrası ile en kısa zamanda çözülmelidir. Seçkin bilginlerden kurulu
Din Şûrası'nın alacağı yeni karar ve fetvalar, ilmihal kitaplarına geçilerek
halkımız aydınlanmalıdır. Böylece sorunlar, Cenâb-ı Allah'ın öngördüğü sistem
ile çözüleceğinden, toplumumuzda anlaşmazlıklar ve tartışmalar bitecek, Dünya
ve ahrette kurtuluş ve esenliğe erişilecektir.
TEVRAT
DA ÖRTÜNME
Kâhin
kadını Rab'bin önünde durduracak ve sonra onun (örtülü olan) saçını açacak,
anımsatma sunusunu, yani kıskançlık sunusunu eline verecek. (Tevrat, Sayılar
5/18)
Rebeka
gözlerini kaldırıp İshak'ı görünce, deveden indi. Ve köleye dedi: Bizi
karşılamak için tarlada yürüyen bu adam kimdir? Köle: Efendimdir, dedi; ve
Rebeka peçesini alıp örtündü. (Tevrat, Yasanın tekrarı 24/64-65)
Tevrat'taki
birçok ayet, o tarihte kadınların örtündüğünü göstermektedir. Açık olarak ifade
edildiği gibi çarşaf, başörtüsü ve yüzü örten peçe kadınlarda örtünme olarak
kullanılmıştı. Yahudiler Tevrat'tan sonra kendi din adamlarının yorumlamış
olduğu Talmud'u en kutsal ikinci kitap olarak kabul ederler. Eğitim ve
öğrenimlerinde de onu esas almışlardır. Tevrat'ı tefsir eden bu fıkıh kitabına
göre kadınlar, yabancı erkekler karşısında saçlarını örtmeli, başı açık olarak
sokağa çıkmamalı, başkaları yanında çok konuşmayarak sessiz kalmalı, yabancı
erkekleri tahrik edici hareketlerden sakınmalı, sadece erkeğine karşı
süslenmelidir.
HIRİSTİYANLIK
DA ÖRTÜNME
Kadın
başını açarsa saçını kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi, ya da traş
etmesi ayıpsa, başını örtsün. (İncil, Korintliler 11/6)
Çünkü
erkekler kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. Erkek kadın için değil,
kadın erkek için yaratıldı Bu nedenle ve melekler uğruna kadının başı üzerinde
yetkisi olmalıdır… Siz kendiniz karar verin. Kadının açık başla Tanrı'ya dua
etmesi uygun mu?
(İncil, Korintliler 11/8-13)
İncil'in
büyük bölümünü oluşturan "Pavlus'un Mektupları'nda", Hıristiyan kadınların
örtünmesi ile ilgili önemli açıklamalar bulunmaktadır. Pavlus, Hz.
İsa'nın gerçek temsilcileri Nasrani Hıristiyanlar'ın ve Havarilerin karşı
çıkmalarına rağmen "Hıristiyanlığın Mimarı" olma başarısına erişmişti. Bu
tarihten sonra Hıristiyanlıkta, saçının bir telini bile göstermeyen baş
örtülü rahibe kıyafetleri oluşmuş ve günümüze kadar gelmiştir. İslâmiyet'te
de örf ve adet gereği, saçın bir kısmının açık kaldığı başörtüsü kullanılmakla
beraber, Kur'an'da tüm saç tellerinin görünmemesi gerektiğine ait hiçbir ayet
bulunmamaktadır. Saçları tamamıyla kapatan bir başörtüsü olan türban,
Hıristiyanlık'tan İslâmiyet'e geçmiş bir örtünme tarzıdır.
ÖRTÜNME
HAKKINDA BAZI GÖRÜŞLER
«…Nûr
31 deki emir kipi, başa ilişkin bir emir değil, göğse ilişkin bir emirdir. Yani
mutlak emir göğsün kapatılmasına yöneliktir, başın örtünmesine değil…
Göğüslerin, özellikle göğse takılmış olan süs takılarının kapatılmış olmasıdır…
Zînet : Süs tabirini kadının vücudu olarak değerlendirilip el ve
yüz dışında tüm vücudun avret olduğunu ve kapatılması gerektiğini söylemek
inandırıcı değildir. Kadın vücudunun zinet olarak düşünülmesine dayanak
olacak hiçbir Kur'ân ayeti yoktur…
…Abdest
vücudun açık havaya maruz bölgelerine uygulanır. Eller-kollar, yüz, ayaklar ve
baş bu organlardır ve abdest bu organlara uygulanan bir temizlik hareketidir.
Asrısaadet'te, abdesti kadın-erkek herkes toplu halde aynı yerde, hatta aynı
kaptan alabilmekteydi. Bunun örtünme emrinden önce olduğu, sonradan
kaldırıldığı yolunda en küçük bir beyan yoktur. Kur'ân ve sünnetin verileri de,
abdest uzuvlarının örtünmeye dahil olmadığını göstermektedir.
Özetlersek
: Müslüman kadın, başı-yüzü, dirseklere kadar kolları, bileklere kadar ayakları
dışındaki vücut bölgelerini zamanı, zemini, iş şartlarını, iklim ve coğrafyanın
özelliklerini dikkate alarak kapatır..» (Bkz. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk -
İslâm Nasıl Yozlaştırıldı-Say: 358-362)
«…Nûr
30-31 ve öncesinden ayetler, Hz Aişe'ye atılan iftira olayı üzerine nazil
olmuştur. Meal ve tefsirlerde bunun dikkate alınması, önceki ayetler ile
birlikte bir bütün halinde değerlenmesi gerekirdi. O zaman görülecekti ki, Hz.
Aişe'nin ziynetini - gerdanlığını yitirmesi ve o nedenle başına iftira
olayının gelmiş bulunması dolayısıyla, mü'min kadınlara ziynetlerini
gizlemeleri, saklamaları tavsiye edilmektedir. Bu yapılmamış, ayetler müstakil
ele alınmış ve hiç ilgisi olmayan yönlere çarpıtılmıştır…
…Ayette
başın örtüleceğine dair kesin bir anlam yoktur. Başınızı şöyle örtün, diye bir
ifade mevcut değildir. Hatta çok önemlidir, baş kelimesi de geçmemektedir…
Arapça büyük lûgatlarda ise, humur ve hımar kelimelerinin kök ve
asıl anlamlarının örtü, örtmek olduğu yazılı… …Kaldı ki, o kelime, baş örtüsü
anlamına gelse bile, bundan başı örtmek farzı çıkmaz. Çünkü açık emir yoktur.
Amacın baş ve saç olduğunu ifade eden hiçbir işaret yoktur. Ayetin anlamı ve
amacı gerdanlık ve halhal ziynetlerini örtüp korumaktır…
Nûr
31'in doğru yorumu ve anlamı şöyle: İnanan kadınlara da söyle, gözlerinden
kıssınlar (başkalarının ayıp yerlerine bakmasınlar), kendi ferclerini (ayıp
yerlerini) de saklasınlar, ziynetlerini (takılarını) apaçık göstermesinler.
Ancak kendiliğinden gözüken bunun dışındadır. Örtülerini yakalarının (gerdanlık
ziynetinin) üzerine kapatsınlar…» (Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, İslâm ve Giyim
Kuşam, Say: 267-302)
«Allahın
yarattığı ve ahlaki sorumluluk yüklediği insanlara lütfu vardır. Bu sebeple de,
özel olarak örtünme buyruğunun kapsamına giren ve yine her medeni toplulukça da
bu niteliği kabul edilmesi gereken kadın göğsü yöresini, nezih bir ifade ile,
özellikle belirtmiştir. (Nûr Sûresi 24/31)
Göğüs
bölgesi, bel ile göğüs arasında kalan bölge, bel ile ense arasında kalan sırt
bölgesi, kolların dirsekten yukarısı gibi bölgeler; özellikle örtünmesi gereken
ziynet yerleridir… Mahrem erkekler yanında örtülü olmayabilecek ziynet yerleri;
yüz, el ve ayaklar ile elden dirseğe ve ayaktan dize kadar olan beden
bölgeleridir.
…Nûr
Sûresi'nin 31. Ayeti kadın için, ahlaki ve mecburi ev içi örtünmenin
sınırlarını belirlemektedir. Bu sınırları belirlerken, saçları özellikle
belirtmiş değildir. Âyet-i Kerime metnindeki hımar kelimesi baş örtüsü değil
örtü (giysi) anlamındadır… Saçın mutlaka örtülmesi gerekse idi, bu husus da
açıkça belirtildi. Kaldı ki saç, özel olarak çekici bir beden yöresi değildir…
Kanaatimce
kadının başını örtmeme ruhsatı olmasına rağmen örtmesine de, bu ruhsattan
yararlanarak açmasına da, kendisinden başka kimse karar vermemeli ve müdahele
etmemelidir. Demokratik Hukuk Devleti'nin gereği budur…» (Bkz. Prof. Dr.
Hüseyin Hatemi İlâhi Hikmette Kadın - Say: 25-249)
DIŞ
GİYSİLERİNİ ÜZERLERİNE ALSINLAR
Ey
Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle, dış
giysilerini (cilbâb) üzerlerine alsınlar. Tanınıp incitilmemeleri için bu çok
daha uygun bir yoldur… (Ahzab 33/59)
Ayet;
Peygamber ailesine mensup hanımlarla, mü'minlerin kadınları, evlerinin dışına
çıktıkları zaman, tanınmamaları ve dolayısıyla sarkıntılıktan korunmaları için
dış giysilerini (cilbâb) üzerlerine örtmeleri için uyarmaktadır. «Mü'minlerin
kadınları» ndan maksat, cariye olmayan hür Müslüman kadınlarıdır. İslâmiyet'ten
evvel Arabistan'da kabile savaşları oluyordu. Savaşta esir düşen insanlar
diğerlerine köle oluyor, bir eşya gibi başkalarına da satılabiliyordu. İşte
ayette «Mü'minlerin (iman edenlerin) kadınları» ifadesi cariyeler ile hür
Müslüman kadınları birbirinden ayırmak için kullanılmıştır.
Ayetin
indiği dönemlerde Arap evlerinin içinde tuvalet yoktu. Bu ihtiyacı gidermek içn
hür kadınlar dışarıya çıktıklarında, o devirde devlet koruması ve otoritesi
olmadığından, bazı ahlaksız serserilerin saldırısına ve cinsel tacizine
uğramaktaydılar. Sarkıntılık edenler, «cariye sanmıştık» diye kendilerini
savunuyorlardı. Olay Peygamber Efendimize anlatılmış, ayet de bunun üzerine
inmiştir. Hür Müslüman kadınların cariyelerden ayırt edilebilmesi için, dış
elbise (cilbâb) giymeleri önerilmektedir. Cilbâb, vücudun bütün bölümünü
kaplayan geniş bir örtüdür. Baş kapanacak veya saçın bir teli bile görünmeyecek
diye bir kayıt yoktur.
Dışarı
çıkarken cilbâb giyilmesini öneren ayet, hür Müslüman kadınları ile cariyeleri
ayırmak için geçici bir gerekçeye dayandığından, hükmü de geçicidir.
Bugün «cariyelik» diye bir sınıf yoktur. Bütün insanlar hürdür, devlet
otoritesi tamdır, her mensubunu koruyacak şekilde yapılanmıştır. Çağımızda,
Müslüman kadınlar dış elbise almaya lûzum görmeden dışarıya çıkabilmektedirler.
Şu halde ayetteki gerekçe kalktığı için hükmü de geçersizdir. Nitekim Ülkemizde
uygulama da böyle olmuştur. Cilbâb giyilmeden Nûr 31 ayetinin öngördüğü bir
giysi ile dışarıya çıkma, İslâmiyet'e uygun bir örtünme tarzıdır.
YAŞLI
HANIMLAR ÖRTÜNMENİN DIŞINDA
Artık
nikâh arzuları kalmamış, hayızdan ve evlattan kesilen kadınların, kasten
süslerini (zinetlerini) göstermeye çalışmadan, örtülerini bırakmalarında
kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmak için titiz davranmaları,
kendileri için daha hayırlıdır… (Nur 24/60)
Kur'an;
çocuk yapma ümidi kalmayan yaşlı hanımları, örtünmenin dışında tutmaktadır.
Ancak iffetlerini korumaları, dikkat çekici, tahrik edici giyinmemeleri vücut
teşhirciliği yapmamakta titiz davranmaları, kendileri için daha hayırlı olacağı
vurgulanmıştır.
Hacca
giden bazı yaşlı hanımlarımız; daha önceleri normal giyindikleri halde, hac
dönüşlerindeki aşırı örtünmelerinin nedeninin, bu ayeti bilmediklerinden
kaynaklandığı kabul edilmektedir. Ayette görüldüğü gibi, çocuk yapma ümidi
kalmayan hanımların örtünme yükümlülükleri kalmamaktadır.
NİÇİN
AŞIRI ÖRTÜNME UYGULANDI?
Yoksa
onların bir takım ortakları var da, dinen Allah'ın izin vermediği şeyleri
kendileri için yasallaştırıyorlar mı?... (Şûa 42/21)
Dikkat
edin! Halis din, yalnız ve yalnız Allah'ındır… (Zümer 39/3)
Din,
yalnız ve yalnız Allah'a mahsustur. Peygamberlere de ancak tebliğ görevi
verilmiştir. İnsanlar için gereli ilâhî hükümler Kur'an'ı Kerim ile
belirlenmiştir. Kitap'ta yer almayan, izin verilmeyen bir takım uydurulmuş
şeyleri diledikleri gibi din yapanlar, Allah'a ortak koşan zalimlerden başkası
değildir.
Kur'an
ve sünnette aşırı örtünme olmadığı halde, niçin İslâm Ülkeleri'nde kadın,
çarşaftan peçeye kadar, türlü bezlerle kapatılmıştır? Bunun nedenleri
araştırıldığında, İslâm Din'i ile hiç bağdaşmadığı, hastalığın tamamen toplumun
yapısında olduğu anlaşılır. Arap ülkelerindeki çok evlilik ve cariye
sisteminin neticesinde, aile yuvasındaki evin hanımları, kocalarını birçok
eş ve cariyelerle paylaşmak mecburiyetinde kalmışlar, kadınların haklı isyan ve
kıskançlıklarını önleyebilmek için «Din gereğidir» uydurmasıyla, onları aşırı
örtünmeye tabi tutarak eve kapamışlardır.
Çok
evlilik.
İslâmiyetin geldiği dönemlerde Arap toplumunda çok evlilik hat safhada
yaygındı. Her şeyin güç ile ölçüldüğü o devirde kadına değer verilmez, ikinci
sınıf insan muamelesi yapılırdı. Bir erkeğin 10-15 eşi olabilir, «boşadım» sözü
ile de kadın her an kapı dışarı konabilirdi.
İslâmiyet;
aile yapısını ıslah etmek için, önce evliliği dört hanımla sınırlamış ve bunun
için de ağır şartlar getirmişti. En uygun ve adil olanın tek eşlilik
olduğu belirtiliyordu, çok eşle evlenme alışkanlıklarının terk edilerek, tek
eşle yetinilmesi zamana bırakılıyordu. Peygamber Efendimizin vefatından sonra
birden fazla evlilik bırakılacağı yerde, erkek nefislerinde taht kuran çok eşlilik,
«Dini hüküm» olarak genelleştirildi. Yeni eşlerin gelmesiyle mağdur olan birinci
eşlerin isyanı, aşırı örtünme ve eve kapatmakla önlenilmeye çalışıldı.
Cariye
sistemi.
İslâmiyetten önce Arap toplumunda, kabileler arası savaşta esir alınan köleler
ve cariyeler bulunmaktaydı. Onların hürriyeti yoktu, perişan bir
durumdaydılar, muhtelif işlerde çalıştırılır, mal gibi de satılırdı. Kız ve
kadınlardan oluşan cariyeler sahibinin bütün arzularını, bu arada cinsel
isteklerini de yerine getirmek mecburiyetinde idiler.
İslâmiyetin
geldiği zamanlarda, Arap toplumuna kölelik ve cariyelik iyice yerleşmişti. Bunu
yasaklamak mümkün değildi. Kur'an; bu zavallı insanlara yapılan zulmü ortadan
kaldırmak için, özendirici teşvikler yaparak köleliğin yavaş yavaş terk edilmesi
gereğinin mesajını, birçok ayetlerle verdi. Nûr 24/33 : «…Dünya hayatının
geçici menfaatini elde etmek için, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa
zorlamayın…» Her türlü zulmün karşısında olan İslâmiyet, zaman içinde bu
haksızlığın giderilmesini istiyordu. Hz. Peygamberimizden sonra kölelik tamamen
kaldırılacağı yerde, Emevî ve Abbasiler zamanında «İslâmı yayma savaşları» ile
ele geçirilen binlerce insan köle ve cariye haline getirildi.
Pazarlardan
satın alınan cariyelerin, efendileri (sahipleri) ile cinsel ilişkide
bulunmaları, evin nikâhlı hanımında büyük sıkıntılara neden olmaktaydı. Kadın
yuvasını terk ederek baba evine gittiği gibi, cinsel intikam istekleri de
önlenemez hale gelirdi. İşte Kur'ân ve sünnette bunmayan bu aşırı örtünme
ve eve kapama, kadının cinsel intikam hislerini önlemeyi amaçlayan bir
tedbir olarak, İslâm ülkelerinde asırlarca uygulanmıştır.
Kimler
aşırı örtünmeyi yaygınlaştırdı? Dünya nimetlerine, bilhassa kadınlara aşırı
düşkün, ilim ve imandan yoksun devlet adamları, parayı tanrı edinen zenginler
ile sözde din adamları; aralarında tam bir işbirliği yaparak, kendi kötü
nefisleri istikametinde kadını aşırı örtmüşler ve insan haklarına aykırı birçok
uyduma hükümler oluşturarak onları eve hapsetmişlerdir. Bilhassa din adamlarının
(?) davranış ve faaliyetleri çok üzücüdür. Kur'ân' daki bazı ayetler bilerek
yanlış yorumlanmış veya çarptırılmıştır. Kadınların giyim-kuşamı ile ilgili
birçok uydurma hadis üretilerek, kadının tüm vücudu hatta sesi bile zinet kabul
edilmiştir. Ayrıca kişisel yorum ve fetvalar ile, kadın ile ilgili Kur'ân
ayetlerine aykırı birçok hükümler de oluşturulmuştur. (Bkz. Prof. Dr. Zekeriya
Beyaz - İslâm ve Giyim Kuşam - Say : 230-240)
Allah
katında erkek ile hiçbir farkı olmayan kadın, aşırı örtünme ve eve kapatılmakla
ikinci sınıf insan durumuna düşürüldü. Oysa ne Kur'ân'da ve ne de sünnette
böyle hükümler bulunmamaktadır. Bunlar Hz. Peygamberimizden sonraki zamanlarda
yapılan saptırmaların bir ürünüdür. Bazı İslâm Ülkeleri; nüfusunun yarısını
teşkil eden kadını cemiyet hayatına sokmadığı için, onun büyük gücünden
faydalanamamış, her alanda geri kalarak da gelişememiştir.
GÜZEL,
SÜSLÜ GİYSİLERİNİZİ GİYİN
Ey
insanoğulları (kadın ve erkekler)! Her mescide güzel, süslü giysilerinizi
giyerek gidin… De ki: Allah'ı kulları için çıkardığı süsü… kim haram etti? De
ki: O, Dünya hayatında inananlarındır… (Araf 7/31-32)
Ey
Ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik… (Araf 7/26)
Cenâb-ı Allah; özenerek ve en güzel biçimde
yarattığı kullarının çirkin, derbeder ve bayağı giyinmemesini; Tin 95/4 : «Biz
insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.» ayeti ile vurguladığı
gibi, en güzel olarak var olan insanın yaratılışına yakışır şekilde temiz ve
süslü giysiler içinde mescitlere gitmelerini buyurmaktadır. Temizlik ve
güzelliğe bürünme, Yüce Yaratıcı'nın istediği gibi yaşam boyunca da devam
etmelidir. İnsanlar için yaratılan zinet (süs) örneğin pamuk, keten, ipek, yün
gibi şeyleri kim haram kılabilir? Hepsi de inananlar içindir.
Kur'ân, örtünmede belli bir giysi şekli
önermemiştir. Kadın veya erkeğin giysisi; Nûr 24/30-31 ayetinin örtünme için
çizdiği sınırlar içinde iklime, tarihe, örfe yani halkın kabul ettiği
adete uygun olarak kendisine en çok yakışanı seçmelidir. Vücudun çekici
yerlerini dışarı fırlatarak dar, allı morlu giysiler ile kendini teşhir
edenler, giyene yakışmadığı gibi ona sadece seks aracı olarak bakılmasına sebep
olur ve insanların da beğenisini kazanamaz. Oysa kadın; mükemmel bir anne, iyi
bir eş ve topluma birçok alanlarda hizmet veren bir varlık olduğunu
unutmamalıdır. Halkın memnun olduğu bir giyinme şeklinden, Allah'da memnun
olur. Her İslâm Ülkesinin elbisesi ayrı ayrıdır ve kendi özelliklerini taşır.
İran'da İran giysisi, Yemen'de Yemen giysisi kullanılır. Temiz ve güzel
giyinmek, süslenmek inananlara helâldir ve Allah'ın emridir.
|