RUH
Ruh; Yüce Allah'ın dilemesi ile insana yansıyan ve ona hayat
veren ilâhî bir kudret, Yaratıcı ile insan arasında ilâhî bir cereyandır.
İnsan, madde yönü bedeni ile ölümlü, madde ötesi ruhu ile de ölümsüzdür. Ruh hakkında Kur'ân'da az bilgi verilmiştir. Ruhun en büyük özelliği; bir cisme girdiği zaman ona hayat, hareket ve akıl vermesidir.
RUH RABBİMİN EMRİNDENDİR
17/85: Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki; ruh, Rabbimin emrindendir. Ve size bunun ilminden az birşey verilmiştir.
" Ruh, Rabbimin emrindendir " yani ruh; beni yaratan, peygamberler göndererek bana ilâhî yasaları öğreten ve beni terbiye eden
Rabbimin katından bir emirdir. Ben kendimi ve Yüce Yaratan'ımı
ruhun bendeki varlığı ile hisseder, duyar ve bilirim.
" Size bunun ilminden az birşey verilmiştir. " yani hakkında
hiçbir şey bilmez değilim. Derinlemesine, hakikatine değil de ancak
az bilgi sahibiyim. Ruhun hayat veren ilâhî bir güç olduğunu, nefsi de yaratılışın pozitif kuvveti olarak eğitip yücelttiğini, Cenâbı Hakk
ile kul arasında ilâhî bir ceryan, bir iletişim olduğunu ve Hz. Adem'i
ve dolayısiyle bütün insanları Kendi Ruhundan üfleyerek yarattığını
bilirim.
Ruh ölümsüzdür ve Allahü Teâlâ'nın bütün sıfatlarına mazhardır,
başka bir ifadeyle Cenâbı Hakk, dilediği özelliklerini ruh vasıtasiyle açığa çıkarmaktadır. Kullarının kavrayamayacağı bilgilerle meşgul olmasını istemediğinden, Kur'ân'da ruh hakkında fazla bilgi verilmemiştir.
RUHUMDAN ÜFLEDİM
15/28-29: ... Rabbin meleklere demişti ki: " Ben, kuru bir
çamurdan şekillendirilmiş bir balçıktan bir insan yaratacağım.
Onun yaratılışını tamamladığım ve içine Ruhumdan üflediğim
zaman, onun için secdeye kapanın.
21/91: Namusunu koruyan Meryem'i de hatırla ki, emrimizle vücuda gelen bir ruhtan ona üfledik; Onu ve oğlunu
alemler için bir ibret kıldık.
Büyük müfessir merhum Elmalı'lı Hamdi Yazır'ın ayetle ilgili açıklamalarının sadeleştirilmişi şöyledir: " Yani emrimde bulunan
ruhun, ona girmesini ve onun vücudunda karar kılmasını emredeceğiz. İşte o zaman balçıktan yapılan bu varlık, canlılık kazanacaktır.
Ruhumdan üfledim tabiri azlık için değil, halife olarak yaratılan Hz.
Adem'e büyüklük, yücelik verilme belirtisi içindir. Ruhumdan bir
parça üfledim, demek değildir. Çünkü ruh, Allahü Teâlâ'nın emrindedir. Üfleme tabiri de, maddeye doğrudan doğruya hayat verilmesini belirtir. Bakara 2/31: " Adem'e bütün isimleri öğretti. " ayetindende anlaşıldığına göre, yalnız bedensel hayat değil, zihnî ve ilmî hayatın başlangıcı olan anlayış ruhunun, düşünüp konuşma özelliğinin
buna bağlı olduğunu ifade eder. Yoksa ruh üfleme, hayat işaretlerinden olan nefes alma ile de ifade edilebilinirdi. "
" Meryeme de ruhumuzdan üfledik " ayetinden, Hz. İsâ'nın
yaratılışının da tıpkı Hz. Adem'deki gibi olduğunu öğrenmekteyiz.
Kur'ân; Yeryüzünde yalnız Hz. Adem ve Hz. İsâ, babasız olarak
Cenâbı Allah'ın Ruhundan üfleyerek yaratıldıklarını bildirmektedir.
İnsanların özünü yani canı nefs ve ruh teşkil etmektedir.
Her ikisi de benliğin birer parçasıdır. Yaşamımızın mutlak nedeni
olan ruh, Cenâbı Hakk'ın emri ile meydana gelmekte ve bizlere
yansımaktadır. Allah ile kul arasındaki cereyan, iletişim ve beraberlik ruhun ilâhî oluş sebebidir.
Kaf 50/16: "... İnsanı biz yarattık... Biz ona şah damarından daha yakınız. " ayetinin belirttiği gibi ruhun
bizdeki varlığı ile Yüce Yaratıcı bizimle hep beraberdir. Kur'ân da
bu beraberlik bir çok ayetlerle de vurgulanmıştır. Hadid 57/4: "...O,
nerede olursanız olun sizinle beraberdir... " Diğer bir ayeti de dinleyelim. Mücadele 58/7:
" ... Üç kişi aralarında fısıltı ile konuşurken
dördüncüleri mutlaka Allah'tır. Beş kişi olsalar, altıncıları mutlaka
O'dur; gerek daha az ve gerek daha çok her nerede olsalar mutlaka
O, beraberlerindedir... " İşte insanlar, Cenâbı Allah'ın her an Kendisi ile beraber olduğunu anlamalıdır. Eğer bu anlayışı yaşayamazsa
o zaman benliğini şeytan kaplar ve nefsinin kötü sıfatlarına uyarak
Dünya'da ki olgunlaşmasını ve sınavını kaybeder.
İnsanlar, kendilerine bu kadar yakın olan Yüce Yaratıcı'larını
nefs perdelerinden dolayı maalesef bilmemektedir. Ancak nefsini
arındırmış, nefsi ruhun emrine vererek takva yaşamı ile kemale ermiş insanlar müstesna. Bunlar kurtuluşa ermiş yüce benliklerdir.
Ruh cereyanı ile Cenâbı Allah'ın varlığını içinde hisseden büyük tasavvuf şairi Yûnus Emre: " Bir ben var bende, benden içeri. " sözleri bu gerçeği ne kadar güzel ifade etmiştir.
ALLAH'A DÖNDÜRÜLÜRLER
6/61-62: ... Sonunda birinize ölüm geldi mi elçilerimiz
onun canını alırlar... Öldükten sonra insanlar gerçek sahipleri
olan Allah'a döndürülürler. Bilesiniz ki hüküm yalnız O'nundur...
2/156: ... Biz Allah içiniz ve sonunda O'na dönüp gideceğiz.
Kur'ân, ölüm sonrasını: " Allah'tandı ve O'na döndürüldü. "
ifadeleriyle anlatmaktadır. Hayat enerjisini veren ilâhî ceryanın şalteri kapanınca ruh; gerçek sahibi Yüce Yaratıcı'sına geri döner. O'nun huzurunda toplanır, kulun günah ve sevaplarına göre hüküm verilir. İnsanlar, öldükten sonra ancak perdeler kalkınca gerçekle karşılaşırlar. O zaman yaratılış sırlarını anlayabilirler. Tekasür 102/13 de şöyle buyrulmaktadır: " Çokluk kuruntusu sizi oyaladı. Kabri ziyarete kadar sürdü. Öyle değil ileride bileceksiniz. " yani gerçekleri
ancak ölüm ile öğreneceksiniz. Eğer benlik Dünyada ki yaşamında
nefsinin kötü sıfatlarını tamamiyle kontrol altına almış ve takva yaşamı ile tam arınmış olarak Yüce Yaratıcı'sına sığınıp teslim olmuş
ise; nefs perdesini kaldırmış, hakikatleri de görmüş demektir. Peygamber Efendimizin de " Ölmeden evvel ölünüz. " sözünün sırrına
erişmiştir.
ŞEYTAN VE MELEK
|