Kuran'da Sevgi

İNSANIN HALÎFELİĞİ

Halife; vekil, temsilci demektir. Az veya çok asilin yerini tutarak onu temsil etmektir. Cenâbı Allah; ilk insan ve ilk Peygamber Hz. Adem'i ilâhî özelliklerle donatarak ona Yeryüzünün halifesi olmayı bahşetmiştir.

Kur'ân'da ki Hz. Adem öyküsü, tasavvuf tarihinde de önemli bir yer işgal eder ve çok değerli görüşlere de dayanak teşkil etmiştir. Tasavvuf ehline göre, Hz. Adem'e verilen halifelik 5 temel özellik te toplanmıştır.

1) Cenâbı Allah, kendi eliyle yaratma gerçeğini bütün varlıkların dışında yalnız Hz. Adem'e uygun görmüştür.
2) " Allah, Ademi Kendi sureti üzre yarattı " Hadisinin işaret ettiği gibi Hakk, Zat'ını ve görüntüsünü seyretmek istediğinde kemal mertebesinde bir varlık olarak Hz. Adem'i yarattı. Böylece Cenâb-ı Allah, dilediği Yüce Özellik'lerini Adem aynası ile ortaya çıkardı. Başka bir ifade ile Cenâb-ı Hakk'ın sıfatları Adem'den açığa çıkarak göründü. Büyük müfessir merhum Elmalı'lı Hamdi Yazır, Hakk Dini Kur'ân Dili isimli tefsirinde şu açıklamayı getirmiştir: " Sıfat, Zat'ın aynısı olamaz. Yaratan ile yaratılan aynen birleşik olamaz. Allahü Teâlâ'nın olmayan hiçbir şey yoktur. Hepsi Allahü Teâlâ'nın malıdır. Halifeliğin açığa çıktığı bütün güçlerinde İlâhî Kudret belirir, lâkin ondan, onun Allahü Teâlâ olması lâzım gelmez. Allah'ın Zat'ı bütün görüntülerin üstündedir. "
3) Cenâb-ı Hakk, Celâl ve Cemal sıfatlarını yalnız Hz. Adem'e yansıtmış, yaratılıştaki bu iki zıt unsur ile yücelmenin ve kemalin en üst noktasına onu eriştirmiştir. Bu özellik, ne meleklere ve ne de cin şeytanlarının atası İblis'e verilmemiştir.
4) Diğer varlıkların sahip olduğu yaratılmış nitelikleri ile Cenâb-ı Hakk'ın özelliklerini yalnız Hz. Adem birlikte taşımaktadır.
5) Cenâb-ı Allah; İlâhî isimler'in tümünü yalnız Hz. Adem'e öğretmekle Allah'ın özelliklerine bürünmüş oldu. Böylece O'nu temsil etme şerefi halifelik Hz. Adem'e uygun oldu.
Hz. Adem'in torunları olan bizler de aynı özelliklere sahibiz. Aklımızı ve gönlümüzü çalıştırarak, ilâhî yeteneklerimizi ortaya çıkarmak için çok gayret sarfetmeli, olgunlaşma ve sınav yeri olan bu Dünya'da nefislerimizin istek ve arzularına esir, kötü bir hayat sürmekten mutlaka korunmanın anlayışı içinde olmalıyız. Bakara 2/29: " O Allah'tır ki Yeryüzündekilerin tümünü sizin için yarattı... " ve Yûnus 10/14: " Yeryüzünde sizi hükmedenler kıldık ki, nasıl iş yapacağınızı görelim. "
İnsanlar, Cenâb-Allah'ın vekili olarak donanmış oldukları özelliklerin ve lütufların emanet olarak verildiğini de çok iyi bilmelidir. Yaşam boyunca bu ilâhî emanetleri koruyarak muhafaza etmeli ve netice de Gerçek Sahibi'ne teslim etmenin mutluluğunu yaşamalıdır.

YERYÜZÜNÜN HALİFESİ

2/30: Rabbin meleklere: " Ben Yeryüzünde bir HALİFE yaratacağım. " demişti; melekler: " Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz; Seni hamd ile tespih ediyoruz, Seni kutsayıp yüceltiyoruz. " Allah şöyle dedi: " Ben, şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim. "
15/29-31: " Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz onun için secdeye kapanın! " Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler...


Cenâb-ı Allah meleklerine; Hz. Adem'i halife olarak yaratacağını, sohbet etmek ve düşüncelerini açıklamak için bildirmişti. Ancak melekler buna şiddetle itiraz etmişler, aralarında şöyle konuşmuşlar : " Nasıl olur, biz varken bizim üzerimize halife halkedilecek. Biz halifeliğe uygun değil miyiz? "
Hz. Adem yaratılmadan meleklerin itiraz etmeleri çok anlamlıdır. İslâm bilginlerinin genel kanaatine göre; Hz. Adem'den evvel de insanlar yaratılmıştır. Böylece onların isyankâr özellikleri melekler tarafından da bilinmekteydi.
Ayetle ilgili açıklamayı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Kur'ân'daki İslâm'da şöyle vermektedir: " Melekler; kayıtsız, şartsız isyan bulaşmamış ibadeti en büyük üstünlük ölçüsü görmüşlerdir. Cenâb-ı Hakk ise itaat ve ibadetle birlikte isyan ve karşı çıkmanın bulunuşunu esas almış, yani pozitif ve negatif kutupları birleştirmenin daha üstün olduğunu vurgulamıştır. Aksini yapma gücü taşımayan bir varlığın sergilediği iyilik ve hayra, Yaratıcı Kudret birinci derecede değer vermemektedir... İnsanın yüceliğinin temelinde, onun zıtları birleştirmesi vardır. İnsan; eksileri-artıları, yücelikleri-basitlikleri, güzellikleri-çirkinlikleri ile büyük ve onurludur... İnsanı sadece melek ve yalnız şeytan olarak görmek, insan gerçeğine ve hayata ters düşmektedir. İnsanı, varlık yapısındaki zıtların beraberliği ile kucaklamak, sevmek ve iyiye-güzele çağırıp çekmek esastır. Kur'ân'ın yolu budur."

İNSANIN MELEKTEN ÜSTÜNLÜĞÜ

2/31-32: Allah Adem'e bütün isimleri öğretti, sonra onları meleklere gösterip: " Şunların isimlerini Bana söyleyin. " dedi. Melekler: " Yücedir Şanın Senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bir bilgimiz yoktur... "
2/33-34: Allah: " Ey Adem! Onlara onların isimlerini söyle." dedi. Adem, onların isimlerinin hepsini söyledi... O vakit Biz meleklere: " Adem'e secde edin. " demiştik de İblis dışında tümü secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu.


Müfessirler; Hz. Adem'e Cenâbı Allah'ın öğrettiği isimlerle ilgili çeşitli görüşler bildirmişlerdir. Bir kısmına göre bunlar eşyanın veya bilimsel kavramların, diğer bir görüşe göre de Ademoğullarının veya meleklerin isimleriydi. Ancak ayetten anlaşılan temel kavram, ilim ve bilgi'nin önemiydi ve bunlar meleklerin dışında yalnız halife olarak yaratılan Hz. Adem'e öğretilmiş olduğudur. Sınavda da Hz. Adem, bilgisi ile meleklerden üstün çıkmıştı.

" Meleklerin hepsi de Adem'e hemen secde ettiler... Fakat İblis müstesna. " Hz. Adem ile aralarındaki sınavı kaybeden melekler, ona saygı duymaya ve secde etmeye mecbur bırakılmışlardır. Çünkü Yaratıcı Kudret dilediği yüce sıfatlarını Adem'e yansıtmıştı, dolayısıyle Adem meleklerin de üstünde bir varlıktı. Yaratılışın pozitifini teşkil eden melekler, bundan böyle hep insanların dostu olarak kalacaklar, Hz. Adem'e secde etmeyen negativitenin temsilcisi cin şeytanlarının atası İblis ve tayfaları ise, Kıyamet'e kadar esas olan görevleri icabı insanlara düşmanlık yapacak ve onları doğru yoldan, Allah'ın yolundan saptıracaktır. İşte halife özelliği ile yaratılmış olan insan; özünde var olan birbirine zıt bu iki iç kuvvet birbiriyle savaşacak, kâh doğru yola kâh isyana yönelecektir. Hür iradesi ile bu Dünya'da nefsini dizginleyip arındırarak takva yaşamı ile kemale eren benlik; meleklerin de üstünde bir mertebe ile Cenâbı Allah'ın halifesi olmaya hak kazanacak, kurtuluş ve mutluluğa erecektir. Nefsinin istek ve arzularına yenik düşenler, şeytanın kuruntularına uyanlar, insana uygun olmayan hayvansal bir yaşam tarzı sürecekler, neticede sıkıntı çekeceklerdir. Maalesef insanların büyük bir bölümü, hakikatleri öğrenmeden olgunlaşma ve sınav yeri olan bu Dünya'dan göç edip gitmektedirler.

İLÂHÎ EMANET

33/72: Biz emaneti göklere, Yer'e, dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise zalim ve çok (cahil) bilgisiz olduğu halde onu yüklendi.
70/32,35: Bunlar kendilerindeki emanetlere... sadık kalırlar. İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.


Emanet; bir maddî veya manevî değeri, birinin korumasına gönül huzuru ile teslim etmek ve aynı şekilde teslim almaktır. Halîfe olarak yaratılan Hz. Adem ve onun torunları olan her bir insan, ilâhî özelliklerle ve güçlerle bezenmiştir. Bu güçler hem maddi, hemde manevîdir. Bunlar, insanlara emanet olarak Allahü Teâlâ tarafından bahşedilmiştir. Ayette insan, emaneti yüklenen varlık olarak tanıtılıyor. Verilen emanetlerin en başında hayat gelir ki, Cenâbı Allah bizzat Kendi Ruh'undan üflemek suretiyle insanlara yansıtmış ve onu emanet olarak vermiştir. İlim, irade, kudret ve beş azamızın da bulunduğu bedenimiz de bize, birer emanettir. İman sahibine mü'min denir, bir anlamda emaneti taşıyan kişidir, iman da, bir emanettir. Mallar, anne baba, evlat, tabiat varlıkları olan çevre güzellikleri, denizler, hava tabakaları, insanlar, hayvanlar, bitkiler v.s. nimetlerin hepsi de emanettir.

Kur'ân, insanların toplumsal yaşamlarında uygulanması gerekli çok önemli bir yasayı da vurgulamaktadır: Emanet, mutlaka onu adaletle yürütebilecek uzman ve ehil kişilere verilmelidir. Nisa 4/58: " Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde, adaletle hükmetmenizi emreder..." Gerek idari, ilmi, teknik ve gerekse manevi alanlarda emaneti titizlikle uzmanına veren toplumlar mutlu bir yaşam ile yükselme devirleri yaşamışlar; menfaat, çıkar ve bilgisizlik nedeni ile emanetleri uygun olmayan kişilere teslim edenler ise ilkel bir yaşam tarzı ile sıkıntı çekerek gerilemişlerdir. Cumhurbaşkanı, başbakan, milletvekilleri, belediye başkan ve meclis üyeleri, memurlar v.s. hepsi de emaneti yüklenen kişilerdir; bunlar toplumun en uzman, ehil ve adalet sahibi kişilerinden seçilmelidir. Bu İlâhî Yasa devirler boyu hükmünü sürdürmüş ve sürdürmektedir.

Tüm bu emanetlerin kendimizin olmadığını, onlara sahiplenmemeyi, gerçek sahibinin Cenâbı Allah olduğunu, emanetlerin titizlikle korunması gereğini çok iyi bilmeli ve anlamalıyız. Bize halife olarak verilen bu güçleri geliştirip işletmeli, Dünya'da ki yaşamımız sonunda da Cenâbı Hakk'a aldığımız gibi teslim etmeliyiz. Emaneti kötüye kullananlar onlara hıyanet etmiş olurlar. Kur'ân, Enfal 8/27'de insanları şöyle uyarmaktadır: " ...Bilip dururken emanetlere hıyanet etmeyin! "

YARATILIŞ KANUNLARI