TAKVA DA ON TEMEL İBADET

1) İNFAK ve SEVGİ
Takva sahipleri, bollukta da darlıkta da infak ederler. (Ali İmran 3/134) Gerçekten takva sahipleri cennetlerde ve pınar başlarındadır… Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır. (Zariyat 51/15, 19) İnfak ; sahip olduklarımızdan ihtiyaç sahipleri için pay ayırarak vermedir. Bu verme, insanlığa, hatta tüm canlıların yararına yöneliktir. Zengin, yoksul ayrımı yapmadan bütün iman edenler için konulmuş eğitici ve erdirici en mükemmel ibadetlerdendir. İnfak; Allah’a olan sevginin, güvenin ve teslimiyetin bir ifadesidir. Paradan, maldan yapıldığı gibi güzel söz söylemek, güler yüz göstermek de bir infaktır. Ayrıca dertli bir insanı teselli etmek, güçsüz yaşlı birine yardım etmek, hasta ziyaretleri ile moral vermekte bir infak şeklidir. Zekat, sadaka ve fitre miktarı tayin edilmiş sınırlı bir yardımdır. Oysa infak, sahip olunanlardan gönlün dilediği kadar ayırdığı sınırsız bir vermedir.

Takva ehli, Yüce Allah’ın verdiği nimetleri, varlıkta da yoklukta da başkalarıyla paylaşırlar. Fakirlikte de zenginlikte de verme ilahi ahlakın oluşmasına vesile olur. Kur’an infakın prensibini şöyle veriyor. Bakara 2/219 : «…Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin…» İnfak kimlere verilmelidir :

Bakara 2/215 : «…İnfak ettiğiniz mal ve nimet; ana-baba, yakınlar, yetimler, yoksul ve çaresizler ve yolda kalan için olmalıdır…» Şu halde öncelik, kendi akrabamızın yoksullarına olmalı ve daire gittikçe büyütülmelidir.

İnfak; hayır işleri, salih amel, çok çalışma ve yaratılanları sevmek’i içine alır.

Hayır işlerinde yarışmak Hayır, insanlara Allah rızası için karşılık beklemeden yapılan iyilik ve yardımdır. Hayır işleri de bir infak şeklidir. Ali İmran 3/114-115 : «…Hayır işlerinde yarışırca koşarlar. Hiçbir hayır karşılıksız bırakılmaz. Allah takva sahiplerini çok iyi bilmektedir.» Hayır işi o kadar önemli bir ibadet şekli ki, Yüce Allah ayette “hayır işi yapınız” demiyor, bu sevabın çok daha ilerisi olan “hayır işlerinde birbirinizle yarışarak koşuşun” ifadesini kullanıyor. Şu halde Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanabilmek, hayır işlerinde yarışarak en iyisini yapmakla mümkündür.

Yapılması uygun olan hayır işleri nelerdir? Örneğin hastane, okul ve ibadet yeri sıkıntısı çekilen bölgelerde cami yaptırmak, yoksul ve yardıma muhtaç olanları giydirmek, yemek yedirmek, evlendirmek, sermaye vermek v.s. gibi hayır işleri ile Kızılay Derneği, Çocuk Esirgeme Kurumu, Türk Eğitim Vakfı gibi hayır kurumlarının kurulmasına katkıda bulunmak veya bağış yapmak, faydalı kitaplar yazmak, insanlığa hizmete yönelik bilimsel araştırma ve buluşlar üretmek gibi çalışmalardır.

Salih amel sergilemek. İnfak ibadeti aynı zamanda Yüce Allah’ın çok sevdiği bir kulluk görevi olan salih ameli de içerir. Salih amel, insana hizmete ve barışa yönelik bütün düşünce ve faaliyetleridir. Beyyine 98/7 : « İman edip Salih amel işleyenler, yaratıkların en hayırlılarıdır.»

Para, pul, şöhret değil de insanlara faydalı olmak için çalışan, fakirden ücret almadığı gibi ilaç bile veren bir sağlık görelisi, muhakkak ki salih amel sergilemektedir. Maddi menfaat düşünmeden öğrencilerine sevgi ile yaklaşan, onların faydalı bir insan olarak yetişmeleri için özveri ve gayret gösteren bir öğretmen de, insanların hayrı ve mutluluğuna katkıda bulunmaktadır. Türkiye’de çevre sorunlarına parmak basan, önlem alınması için alakalıları ve vatandaşları uyaran çevre dostu Hayrettin Karacan’ın bu hizmetleri insanların hayrı ve mutluluğu için değil midir?

Yüce Allah; vahiyle gelen kitap sahibi olan Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar arasında hiçbir fark gözetmeden sonsuz yaşamın yeterli şartını veriyor. Maide 5/69 : «…İman edenler (Müslümanlar), Yahudiler… ve Hıristiyanlar’dan Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıp, insana hizmete ve barışa yönelik (salih amel) iş yapanlar için korku yoktur. Tasalanmayacaktır onlar.»

Ayette peygamber şartı, kitap ve dini kurallar aranmadan sonsuz yaşam için sadece 3 şart konulmuştur. 1) Allah’a iman, 2) Ahirete iman, 3) İnsana hizmete ve barışa yönelik iş (salih amel). Bu ayete göre hangi ırk ve kitap bağımlısı olursa olun, erkek veya kadın bu üç şartı yerine getirenlere kurtuluş müjdesi verilmektedir.

Çok çalışmak. İnfak, hayır işleri ve salih amel gibi insanlara faydalı ve esenliğe yönelik hizmetler, büyük ölçüde bir yardım şeklidir. Bunları karşılamak için, takva sahiplerinin çok çalışmak ile yükümlü olacağı şüphesizdir.

İnşirah 94/7 : «(Resulüm) İşlerinden boşaldığın zaman, yeni bir işe başlayıp yorul.»
Necm 53/39-41 : « Şu bir gerek ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. Onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir.»
Nebe 78/11: « Gündüzü,geçim için çalışma zamanı yaptık »
Tevbe 9/105: « İş yapıp değer üretin, yapıp ürettiğinizi Allah da, Resulü de, müminler de görecektir…»

Yüce Allah; kullarından kendilerine ve insanlara faydalı olabilmeleri için çok çalışarak didinmelerini istemektedir. İslamiyette tembelliğe asla yer yoktur.

Yaratılanları sevmek. Takva sahiplerinin bir özelliği de, kaynağını Yüce Yaratıcı’dan almış oldukları kalpleri yumuşak, gönül pencereleri açık ve sevgi ile dolu olmalarıdır. Ali İmran 3/119 : « Ey iman edenler! Siz öyle kimselersiniz ki, inanmayanlar sizi sevmedikleri halde onları seversiniz…» Sevgi ve hoşgörünün sembolü olan Kur’an, bu ayette tüm insanları içine alan bir tanımlama yapmaktadır. İman sahipleri; ister inanan olsun, ister inanmayan olsun, ister dost olsun, isterse düşman olsun, bütün insanları severler. İnanmayanların sevmemesine rağmen onlar, Yüce Allah’ın görüntüleri olan insanlara ve bütün yaratılanlara sevgi ile doludur. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ve bilip bilmediğimiz bütün varlıklar Yüce Yaratıcı’dan dolayı sevilmelidir. Bu gerçeği büyük tasavvuf şairi Yunus Emre şöyle ifade etmiştir : «Yaratandan ötürü yaratılanları severim.»

2) NAMAZ … Namazı kılar, zekat verir… Takva sahibi ancak onlardır. (Bakara 2/177)
Namaz, iman edenler üzerine vakitleri belli bir farzdır. (Nisa 4/103)

İbadetlerin temel direği olan namaz, Allah tarafından açık ve kesin ifadelerle istendiği için farzdır ve bütün Müslümanların kılması gereklidir. Bizleri yaratan, sonsuz nimetler veren Yüce Yaratıcı’ya hamd, şükür ve teşekkür edilerek namazla ibadet etmek, her iman edenin tabii kulluk borcudur. Namaz, bedenimize sonsuz faydalar sağladığı gibi; yaşamımızı karartan sapıklıklar, kötülükler, ihtiras ve stresten de korunulur. İman gittikçe güçlendiğinden, şeytanın aldatmacası olan kuruntu ve şüpheler yerini huzura bırakır.

Allah’ı anma (zikir). Namaz Allah’ı anmak için kılınır. Taha 20/14: «…Namazınızı Beni hatırlayıp anmak için yerine getir.» diye buyrulmaktadır.Şu halde namaz kılmaktan maksat, Allah’ı anma yani zikir etmektir. Allah’ı anma en büyük ve etkili bir kulluk görevidir. Ankebut 29/45: «… Kitaptan sana vahyedileni oku, namazı da kıl. Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbetteki Allah’ı anmak, en büyük (ibadet)tir…» Rab’bimizi sevmenin belirtilerinden biri de, O’nu anmayı sevmektir. Fazla zikir, sevginin açığa çıkışıdır. Araf 7/205 : « Rab’bini benliğinin içinden yalvarıp ürpererek alçak bir sesle sabah – akşam zikret. Gafillerden olma…»

Ali İmran 3/191: « Onlar ki ayaktayken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler…» Kur’an’ı Kerim’de ayrıca şöyle buyrulmaktadır. Nur 24/37: « Öyle kişiler vardır ki ne ticaret ve ne de alışveriş onları Allah’ın zikrinden alıkoyamaz.» Böylece sesli ve sessiz yapılan ile o insan her an Rab’bi ile beraber olur. Bu hal çok çalışarak Salih amel sergilemesine ve hayır işleri yapmasına mani teşkil etmez. Kulun gönlünde yanan İlahi Aşk ateşi ile Yüce Yaratan’ın cereyanına bağlanarak sonsuz mutluluğa erişir. Rad 13/28:« …Gönüller yalnız Allah’ın zikri ile huzur bulur.»

3) ZEKAT … Namazı kılar, zekat verir… Takva sahibi ancak onlardır. (Bakara 2/177)
Müminlerin mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır. (Zariyat 51/19)

Zekat; bereket, artış ve temizleme demektir. Ekonomik durumu iyi olanlar için verilmiş bir ibadet şeklidir. Allah, mal sahiplerinin mallarında fakirlerin de hakkı olduğunu Kur’an ile bildirmiş ve bu hakkın da verilmesini emretmiştir. İşte zenginlerin malından yoksullara verilmesi gereken bu hakka zekat denir, bir yıllık kazancın kırkta biri tutarındadır. Sahip olunan maldan vermekle, nefsin isteklerine karşı bir set çekildiğinden benlik terbiye edilir ve veren-alan arasında bir sevgi bağı oluşması sağlanmış olur. Böylece zengin-fakir arasındaki zıtlaşma kırılır ve yerini dostluğa ve sevgiye bırakır. Zekat verme, mallarda eksiltme değil, ancak artışa sebep olur. Rum 30/39 : «…Allah rızasını dileyerek verdiğiniz zekat, sevaplarınızı ve mallarınızı kat kat arttırır.»

4) AF EDİCİ VE DİLEYİCİ OLMA O takva sahipleri ki… kızdıklarında öfkelerini yutarlar ve insanların kusurlarını affederler… (Ali İmran 3/134)
…Hiç kuşkusuz ki Allah, tövbeleri çok çok kabul eden, rahmeti sınırsız olandır… (Tevbe 9/118)

Af dileme, işlediği günahın af edilmesi için Allah’a yalvarma demektir. Takva ehli; insanlar arasındaki münasebetlerde, öfkelerine hakim olurlar ve kendilerine yapılan kötülüklere rağmen onları af edicidirler. Nasıl ki Yüce Allah günahlarımızı affediyorsa, biz de kendimize yapılan sebepli ve sebepsiz kusur ve kabahatleri büyük bir hoşgörü ile affetmeliyiz. Kur’an temel ilkeyi şöyle vermektedir. Araf 7/199 : « Sen affetmeyi esas al. İyiyi ve güzeli emret, cahillerden yüz çevir.» Kur’an da genellikle hoşgörü yerine affedici kavramı kullanılır.

5) SABIR
…Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder… Takva sahibi ancak onlardır… (Bakara 2/177)
…Sizi korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden azaltma ile mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele. (Bakara 2/155)

Sabır; acılara, zorluklara, felaketlere katlanma gücüdür. İnsanların yaşamı boyunca birçok zorluklarla karşılaşması yaratılış gereğidir. Olgunlaşarak kemale erme, bu devreleri geçirmekle mümkündür. Kur’an, bütün bu acılara sabır sırrı ile karşı koymamızı, ilahi imtihanı böylelikle kazanabileceğimizi vurgulamaktadır.

Yunus 10/109 : « Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır.» İlahi yasaları uygulamak bir takım zahmet ve eziyetlere katlanmayı gerektirir ki, bu da nefse zor gelmektedir. Bir takım alışkanlıklardan ve isteklerden fedakarlık etmek mecburiyeti ile karşılaşılır. İşte bu zorlukları yenmenin sırrı sabırdır. Yüce Allah sonunda kul için en hayırlı kararı verecektir. Ali İmran 3/146 : «…Şüphesiz ki Allah, sabredenleri sever.»

Tevekkül etmek. Sabır kavramı, geniş bir alanı kapsar ve tevekkülü de içerir. Tevekkül, Allah’ı vekil etme, Allah’a dayanıp güvenmedir. Ahzab 33/2-3 : «Rab’binden sana ne vahyolunuyorsa ona uy… Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.» Kur’an-ı Kerim’de ki ilahi yasaları uygulayarak hayatını sürdür. Yalnız ve yalnız bütün varlıkların yaratıcısı Yüce Allah’a dayanıp güven. O iman edenlerin dostu ve vekilidir. …Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de oruç farz kılındı. Ta ki takva mertebesine erebilesiniz. (Bakara 2/103)

Oruç; Allah rızası için bir gün boyunca yemeden-içmeden, cinsel ilişkide bulunmadan yapılan ibadet şeklidir. Böylece insanın nefisle ilgili bütün istek ve arzuları geri çevrilerek nefs terbiye edilir. Ramazan ayı müddetince devam eden oruç, İslamiyet’in beş temelinden biridir. Oruç, aç ve susuz kalarak bedenimize işkence etmek suretiyle yapılan bir ibadet şekli değil, hem Allah’a karşı kulluk borcu ödenmiş ve hem de nefsin isteklerine karşı çıkılmış olunur.

Orucun, bir ay müddetle dinlenen sindirim sistemimize, dolaşım sistemimize, sinir sistemimize mucizevi faydaları bulunduğunu da konunun uzman doktorları belirtmektedir.

7) MUHSİN OLMA Gerçekten takva sahipleri, cennetlerde ve pınar başlarındadır… Doğrusu onlar, bundan önce de iyilik ve güzellik (muhsin) sergilemekteydiler. (Zariyet 51/15-16)
…Cennet takva sahipleri için hazırlanmıştır… Allah muhsinleri sever. (Ali İmran 3/133-134)
Muhsin; güzel düşünüp güzel davranan, başkalarına nimet veren demektir. İhsan ise; güzel düşünüp, güzel davranmak, iyilik etmek, bağışlamaktır. Takva sahibi ayni zamanda muhsindir. Muhsin, hiç karşılık beklemeden Allah rızası için hep ihsanda bulunandır. Her işinde iyilik ve güzellik sergiler ve sevgi ile doludur. Tüm iyiliğin ve güzelliğin kaynağı Yüce Allah’ın bir ismi de Muhsin’dir. O, en güzel bir şekilde yarattığı insandan güzel düşünmesini, güzel davranmasını, iyilik ve yardım halinde bulunmasını istemektedir.

Yüce Allah melek ve cin aracılığı ile lütuf ve bağışını insanlara yaptığı gibi, muhsinlerle de ihsanını kullarına yansıtmaktadır. Rab’bimiz şöyle buyuruyor. Kasas 28/77 : «Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsan et!... »

8) AHDE VEFA (SÖZLERİNİ YERİNE GETİRME) …Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Takva sahibi ancak onlardır. (Bakara 2/177)
Ey İman edenler! Allah ve insanlar arasında verdiğiniz söz ve yaptığınız bağlantıları yerine getirin!... (Maide 5/1)
Ahd; söz verme, antlaşma, yemin, manalarına gelir. Ahde vefa ise sözünde durma, anlaşmaları yerine getirme, sözünde güvenilir olma demektir.

Antlaşma ve söz verme Kur’an’ın temel yasalarındandır. Antlaşma; insan ile insan, insan ile toplum arasında olduğu gibi, Allah ile insan arasındaki ilişkilerin de temelidir. Antlaşmaları yerine getirme; bireyler arasındaki ilişkilerde barış ve mutluğu getirdiği gibi, Allah ile kul arasındaki münasebetlerde de kulun imanda yücelmesini ve sonsuz kurtuluşunu sağlar. Ancak kesin söz verdiği halde onu yerine getirmeyenler, büyük zarara uğrayanlardır.

Bakara 2/124 : «…Verdiği sözü tutmayanlar zalimdir.»
Saff 61/2-3 : «…Yapmayacağınız şeyi neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemek Allah katında büyük bir günahtır.»

9) ADALET VE DÜRÜSTLÜK Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetenler olun. Bir topluluğa kininiz sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun. Bu takvaya daha uygundur. (Maide 5/8)
Adalet; hak edene hakkını vermek, doğruluktan ayrılmamak ve Allah’ın emrini, emrettiği şekilde uygulamaktır. Adalet, takva sahibinin önemle üzerinde durması gerekli bir yaratılış yasasıdır. Herhangi bir kimseye kızmak veya onu sevmemek, adaletten sapma sebebi olmamalıdır. Milletleri ve cemiyetleri ayakta tutan, huzurun ve sükunun teminatı olan adalet ve dürüstlüktür. Hak sahibine hakkının verilmesiyle ancak sulh ve adalet sağlanabilir.

Taraflar kim olursa olsun, hakimlik ve şahitlik tarafsız bir şekilde doğruluktan ayrılmadan yapılmalıdır. Nisa 4/135 de şöyle buyrulmaktadır : «…Kendinizin, anne-babanızın, yakınlarınızın aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak, Allah için tanıklık edenler olun… Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten ayrılmayın!..»

10) İLİM (KUR’AN AYETLERİ) Kulları içinde ancak ilim sahipleri, Allah’tan gereğince korkar… (Fatır 35/28)
…Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah kendisinden korkan takva sahipleriyle beraberdir. (Bakara 2/194)

Ayette, Allah’a karşı sevgi ve korku duygularını en çok taşıyan, aynı zamanda Kur’an ilminin sahibi olan takva ehlini tanımlamaktadır. Onlar, Allah’ın rızasını kazandığı, beraber olduğu ve çok sevdiği kullardır. Kötülüklerden en çok korunan ilâhî yasaları da en iyi bilendir.

Seven sevdiğini kırmaktan, darıltmaktan çekindiği için, onun isteklerini seve seve yerine getirir. İstemediklerini de yapmaktan incitip kırabileceği endişesi ile çekinerek korkar. İşte kişinin sevdiği Yüce Allah olursa, hassasiyeti o kadar büyük olur. İslâm bilginleri, takva sahibinin Allah’a karşı olan duygularını, küçük bir çocuğun anne-babasına duyduğu güven, sevgi ve korku hissine benzetmişlerdir. Çocuklar, anne ve babalarına olan sevgileri ile birlikte korku hislerini de taşırlar.

Yüce Allah; Kur’an’ı oluşturan ayetler topluluğuna ilim demiştir. Rad 13/37 : «…Kur’an’ı bir hüküm kaynağı olarak indirdik Sana (Hz. Muhammed’e) gelen “ilim”den sonra…» Ayette belirtilen ilim; Allah tarafından vahy ile indirildikten sonra, insanlara tebliğ edildiği zaman oluşmaktadır. Kaynağı vahy kitapları, İslâmiyet’te de Kur’an’ın içeriği olan ayetlerdir. İlim esas itibariyle ikiye ayrılır. İlâhi İlim ve Faydalı İlim.

İlâhi İlim; Allah’ın sözlerini içeren, tüm varlıkların özünde saklı sırları bildiren bir ilimdir. Alemlerin ve insanların yaratılış kanunları nelerdir? Bu dünyaya nereden geldik, vazifelerimiz nelerdir, nereye gideceğiz?, gibi suallerin cevaplarını, Allah’ın muhteşem sistemini içeren ilâhi yasaları ancak bu ilim ile öğrenebiliriz. İnsanları diriltecek, gerçekleri ve en önemlisi de Yüce Yaratıcı’yı kendi sözleriyle tanıyıp öğreneceğiz.O’nu gereğince fark edebilme mutluluğu, ancak ilim sahiplerine özgü bir yücelik olmaktadır. Kur’an’ın ilk ayeti OKU kelimesi ile başlar. Alak 96/1-5 : «Oku! Yaratan Rab’bimin ismiyle, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rab’bin en büyük cömertliğin sahibidir. Kalem ile öğretendir.»

Cenab’ı Allah, Kur’an’ı Kerim’i, dikkatle okuyarak yasalarını öğrenmemizi bizlerden istemektedir. Ancak orijinalinin Arapça oluşu, içeriğini anlamamızı zorlaştırmaktadır. Ülkemizde müteber birçok çeviri ve mealin varlığı bu sorunu aydınlatmıştır. Kur’an’ı okuyarak iyi anlamalı, yaşamımıza da mutlaka onun kılavuzluğunda yön vermeliyiz ki, Rab’bimizin rızasına ve sevgisine erişebilelim. Rahman 55/1-2 de şöyle buyrulmaktadır:« O Rahman öğretti Kur’an’ı » Şu halde Kur’an mealini okumak suretiyle ilâhî yasaların öğrenilmesi bizzat Yüce Allah’ın öğretmenliği ile gerçekleşir. Her gün ayıracağımız çok az bir zaman dilimi neticesinde ilâhî ilmi öğrenmemiz mümkün olacaktır. Bir gerçeği de açıklamak isterim ki, bendeniz Rab’bimin lütfu ile bu sistemi uygulayarak, Kur’an bilgilerine çok genç yaşta erişme imkanına kavuştum.

Allah’ı sevmek, O’nun görüntüleri olan insanları sevmektir. İnsana sevgi ise hizmetle olur ki, hizmetin en büyüğü, faydalı ilim öğrenmekle elde edilir. Tıp, Mühendislik, Fizik, Matematik, Hukuk, Çevre Bilimi, Astronomi v.s. gibi ilimler de iyi bilinmeli, bunlara sahip olanlara, faydalı ilim öğrenmek isteyenlere hak ettiği değer verilmeli ve her türlü yardım esirgenmemelidir. Peygamber Efendimiz : « İlim, Çin’de dahi olsa, onu bulunuz.» diye buyurmakla ilme verdiği büyük önemi vurgulamıştır.

TAKVANIN ÖDÜLÜ: ADN CENNETLERİ

Adn Cennetleri (takva sahipleri) içindir. Oraya atalarından, eşlerinden, çocuklarından iyi (salih) olanlarla birlikte gireceklerdir. Melekler ise her kapıdan yanlarına sokulacaklar, « Selam size, sabrettiğiniz için. Ne güzeldir şu sonsuzluk yurdu.» diyeceklerdir. (Rad 13/23-24) Yaratıcı Kudret kullarını «Gücünüzün yettiği ölçüde takvada bulunun.»…(Tegabun 16) ayeti ile uyarmakta, onlara atalarından , eşlerinden, çocuklarından iyi (salih) olanlarla birlikte girecekleri Adn Cennetlerini vaat etmektedir.

DİNİNİZİ PARÇALAYARAK GRUPLARA AYRILMAYIN!